Kadına yönelik şiddet ve genel olarak şiddet vakaları dünya genelinde arttı. İnsan hakları ihlalleri ve toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik saldırılar, kadınların ve kız çocuklarının korunma koşullarını da dolayısıyla zorlaştırdı. Aile içi şiddet, psikolojik şiddet, cinsel şiddet ve tecavüz, genital sakatlama, cinsel sömürü ve insan kaçakçılığı, dijital alanda taciz birçok kadın için günlük yaşamın bir parçası haline geldi. Kadına yönelik şiddet, kadınları dezavantajlı kılan sosyal ve yapısal güç ilişkilerinden beslenmekte. Ekonomik anlamda bağımlı, eğitim olanakları kısıtlı, yoksulluktan etkilenen, göçmen kökenli ve mülteci kadınlar bu yapısal şiddetten daha fazla etkilenmektedir.
Savaşlarda kadına yönelik şiddet
Dünya genelinde kadınlar ve çocuklar savaşlarda daha büyük tehdit altında. Kadınlar silahlı çatışmalarda t cinsel şiddete maruz kalmaktalar. Tarih sayfaları, savaşlarda, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik uygulanan cinsel şiddetin sayısız örneklerine tanıklık etmektedir. Bu örnekleri hala binlerce/ yüzlerce kadın gün be gün yaşamaya devam etmektedir. Birleşmiş Milletler bir dizi karar ve bildirgeyle kadınları şiddetten koruma ve kadın haklarını güçlendirme taahhüdünde bulunmuştur. Ancak kararlar hükümetlerin insafına bıraklarak uygulanmamaktadır. 2021’de dünya genelinde ülkesinden göç etmek zorunda kalan 84 milyondan fazla insanın, yaklaşık yarısı göç yollarında birçok tehlikeye maruz kalan kadın ve kız çocuklarıydı. Bu kadınlar ve kız çocukları, sığınma amacıyla geldikleri yabancı ülkelerde, mülteci yurtlarında da yine ırkçılık, ayrımcılık ve şiddetle karşı karşıya kalmaya devam ediyorlar.
Rejimlerin baskıcı mekanizmaları
Kadınların baskı altında tutulması, bedenlerinin kontrol edilmesi, baskıcı rejimlerin iktidarların istikrarlarını sağlama koruma araçlarından biri olagelmiştir. Kadınlara yönelik kıyafet düzenlemeleri ve nasıl yaşamaları gerektiğine dair sayısız kısıtlamalar, iktidardakiler için her zaman ihtiyaç duydukları sistematik baskı yöntemlerinin başında geliyor ve İran’da da olduğu gibi kadınların hayatlarına mal olmaya devam ediyor. İranlı kadınların eşitsizliğe, zorunlu örtünmeye ve baskılara karşı yıllardır verdikleri mücadele, haftalardır geniş kesimleri de kapsayarak sürdürdükleri cesur direnişleriyle doruğa ulaştı. Hükümetin protestoculara karşı kullandığı şiddetten ötürü 324 yetişkin ve 48 çocuk hayatını kaybetti. İran parlamentosunun çoğunluğu hapisteki 1500 direnişçi için idam cezası istiyor.
Aile içi şiddet artıyor
Almanya’da her üç kadından biri yaşamı boyunca en az bir kez fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalmakta. Pandemi sırasındaki kısıtlamalar ve mevcut enflasyon, hayat pahalılığı ve düşük ücretli- güvencesiz işler kadınların yaşam koşullarını daha da zorlaştırdı. Danışma merkezlerine ve kadın sığınma evlerine erişim neredeyse imkansız. Partnerleri tarafından şiddete uğrayan kadınlar, partnerleri de çoğu zaman evde olduğu için polise haber vermeye ya da yardım hattını kullanmaya dahi cesaret edemiyorlar. Önümüzdeki aylarda daha da artması beklenen enflasyon şiddete maruz kalan kadınları dolayısıyla daha fazla etkileyecek, onları ekonomik olarak eşlerine daha bağımlı hale getirerek şiddet sarmalından çıkmalarını zorlaştıracak.
İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması yetersiz
Şiddete maruz kalan kadınlar, bir kadın sığınma evinde yer ararken büyük engellerle karşılaşmakta. Şu anda kadın sığınma evlerinde 15.000 yer açığı bulunmakta. Avrupa Konseyi’nin Grevio raporuna göre, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesinden beş yıl sonra bile, şiddete maruz kalan kadın ve kız çocuklarının korunması konusunda hala ciddi eksiklikler bulunmakta. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasına yönelik hala genel bir strateji geliştirilmediği gibi, sözleşmenin federal, eyalet ve belediyeler düzeyinde uygulanmasını sağlayacak federal bir koordinasyon merkezi de oluşturulmuş değil. Ülke genelinde kadınlar için korunaklı alanlanlara acil bir ihtiyaç var. Kırsal bölgelerde de olmak üzere, yeterli sayıda kadın sığınma evi ve yerinin yanı sıra hızlı ve bürokratik olmayan danışmanlık olanakları yok denecek kadar az. Ayrıca, engelli kadınlar, mülteci kadınlar veya queer bireyler gibi özellikle hassas grupların ihtiyaçları da acilen dikkate alınması gerekiyor. Her kadın, çocukları ile birlikte güvenli yardım olanaklarına erişebilmeli ve aile hukuku kapsamında çocuklara erişim hakkı şiddet mağdurlarının menfaatleri göz önünde bulundurularak yeniden düzenlenmelidir. Yetkili makamlarda, yargıda ve poliste nitelikli ve eğitimli personel eksikliği derhal giderilmelidir.
Kazanılmış haklarımız üzerindeki baskılar
Kürtaj gibi bireyin kendi bedenine ilişkin kendisinin vereceği kararlar hala Alman ceza kanununda düzenlenmekte. Doktorların tıbbi müdahaleler hakkında bilgi vermesini yasaklayan StGB § 219 a’nın kaldırılması bir başarıdır, ancak sadece bir başlangıçtır. çünkü, StGB § 218 var olduğu sürece kürtaj cezalandırılmaya devam edecektir. Polonya, Macaristan ve Amerika gibi diğer birçok ülkede de kürtajla ilgili yasalar daha da sertleştiriliyor. Otoriter ve sağ popülist hükümetler kadınların kendi bedenleri üzerine karar verme hakkını kısıtlamaya devam ediyorlar. Şiddet sarmalıyla örülü bu dünyada, Göçmen Kadınlar Birliği olarak, dünyanın dört bir yanında kadına yönelik şiddette karşı, kadınların kendi yaşamları üzerine kendilerinin karar verme hakkı için mücadele eden tüm kadınlarla dayanışma içinde olduğumuzu söylüyor, bütün kadınları mücadele etmeye çağırıyoruz.
Taleplerimiz:
Kadına yönelik şiddete karşı daha etkin ve kararlı mücadele edilsin!
İstanbul Sözleşmesi çekincesiz ve tutarlı bir şekilde uygulansın!
İstanbul Sözleşmesi’nin federal, eyalet ve yerel düzeylerde uygulanmasını güvence altına alacak federal bir koordinasyon merkezi oluşturulsun!
Kadın sığınma evleri ve bu alanlara ayrılan bütçenin artırılsın!
Göçmen ve mülteci kadınlar için daha fazla koruma bilgilendirme olanakları sağlansın!
StGB § 218 tamamen kaldırılsın!
ILO 190 yürürlüğe girsin!
pdf: siddete hayir