#KızKardeşlerimizeMektuplar – 9

Sevgili kardeşim,

Bu mektubu sana benim gibi düşünen tüm kadınlara örnek olması için yazıyorum.  Benim yaşadıklarım öyle acı şeyler ki yazarken bile zorlanıyorum. Ama bunu yapmak zorundayım. Çünkü benim ve kızlarımın başına gelen her şeyden kendimi sorumlu tutuyorum.

Ben dinine bağlı bir kadınım. Dinimizin gerektirdiği her şeyi elimden geldiğince yerine getiririm. Kalbimi Allaha yakın tutarım. Üç kızım var. Allah eksikliklerini göstermesin. 13, 15, 17 yaşlarındalar. Son evladımın doğumundan sonra  rahatsızlandım. Ameliyat ettiler. Bir daha çocuk doğuramayacağım söylendi. Allah büyük, bildiği bir şey var dedim. Ondan gelecek her türlü sınava razı oldum.

O gün. O uğursuz günden başlayayım.  Eve nasıl geldiğimi bilmiyorum. Kafam gülle gibi ağır. Yüreğimin ortasında bir acı. Sanki bir el sıkıyor onu. Bir kabus yaşıyordum.; uyansam bitse diyordum. Ama nasıl olacaktı. Uyanıkken uyanmak… Ondan sonrası hayal meyal hatırımda… İlaçların hepsini yutmuşum. Küçük kızım okuldan döndüğünde bulmuş beni. Hastaneye yetiştirmişler. Kurtardılar çok şükür. Şükür diyorum; iyi ki kurtulmuşum diyorum. Allahın gücüne gitmesin, bu canı ondan emanet aldık; ona teslim ederiz ama şükür etmem bu sebepten değil. Anlatayım en başından…

Büyük kızım, gözümün nuru. Onda bazı değişiklikler fark ettim. Giyinişi değişti bir anda. Mini etek giymeye başladı. Harçlıklarını biriktirip topuklu ayakkabılar alıyordu. Her zaman arkadaşlarıyla buluşmaya giderdi ama son zamanlarda saçına başına özenmeye başladı., makyaj yapar oldu. O gün kapıdan çıkarken yakaladım kolundan. “Nereye gidiyorsun sen?” dedim. “Arkadaşlarla yıl sonu yemeğini organize edeceğiz.” dedi. “Böyle yüzün gözün boyalı mı gideceksin?” diye savurdum içeri. Gitmesine de izin vermedim. Ortalığı yıktı; bağırdı çağırdı. Oralı olmadım. Sonra sesi kesildi. Salona geldi. Öylece bakıyor bana. Gözlerinde öfke. Ağlamaktan yüzü gözü şişmiş. “Sen bana bekçilik edeceğine önce kocana bekçilik yap” dedi. “Kız, baban hakkında o ne biçim laf! Gebertirim seni” dedim. “Hiçbir şeyden haberin yok. O söyledi, artık yetişkin bir kadın oluyormuşum; giyinişini değiştirmelisin, dedi. “Arada makyaj yap ki güzelliğin ortaya çıksın”, dedi. Gözüm kararmış; yürüdüm üstüne. Saçlarına yapıştım, neresine gelirse vuruyorum. Ben vurdukça o zehir gibi sözler saçıyor ağzından. “Kendine biraz baksaydın, benimkiler yerine senin memelerinle oynardı”. Kaynar sular dökülüyordu tepemden. Bütün vücudumu bir sıcaklık kapladı. Başım döndü. Bu sırada elimden kurtulup odasına kilitledi kendini. Öylece kalakalmıştım. Kafamın içinde söyledikleri dönüp duruyor. Saatlerce bekledim. Kızlar geldiğinde onları komşuya yolladım. Nihayet kocam geldi. Ne der, nasıl karşılar, o da beni döver mi, hiç düşünmeden sordum: “Sen oynaşıyon mu büyük kızla?” diye. “Lafını bil de konuş” dedi önce.  Ben üzerine gittikçe hiddetlendi.  Ama el kaldırmadı. “O orospu olacak, yolunu arıyor” dedi. Bir türlü ikna olamıyordum. Getir kuran’ı el basayım deyince rahatladım. Doğru ya kimse kutsal kitaba yalan yere el basmazdı. Öyle yaptı. İnandım. Çünkü benim için bundan ötesi yoktu. Herkesin içinde kendim gibi Allah korkusu var sanıyordum. Bu olay kızıma karşı olan duygumu da değiştirdi. Sanki evin içinde bir düşman vardı. Onu görmeye bile tahammül edemez olmuştum. Aradan zaman geçti. En küçük kızım okuldan bir not getirdi. Öğretmeni özellikle beni görmek istiyordu. Kızıma sordum. Bir şey söylemedi. O sabah onunla birlikte okuluna gittim. Beni daha önce hiç bilmediğim bir öğretmen karşıladı. Okulun psikolojik danışmanıymış. Odasına geçtik. Kızımın babası tarafından tacize uğradığını söyledi. Ben itiraaz ettim. Evde yaşanan durumu anlattım. Büyük ablasının onu işlediğini, yalan söyleterek kendini haklı çıkartmaya çalıştığını anlattım. “Öyle değil” dedi. “ “Kızınızın mahrem yerlerinde morluklar, izler var. “ Gerisini çok hatırlamıyorum. Hatırlasam da yazmak istemiyorum. Her şey apaçık ortada. Ben kör olmuşum meğer. Görmemişim, duymamışım, anlamamışım. İşte o gün eve döndüm ve en çaresizce yapılacak şeyi yaptım. Hayatıma son vermek istedim. Ne düşünmüştüm bilemiyorum. Allah’a olan güvenimi mi yitirmiştim? Kızlarımı bile bile ateşe mi atmıştım? Koca diye, baba diye bir canavarı mı beslemiştim? Bütün bunların cevabını verecek gücüm yoktu. Ama şimdi, iyi ki diyorum, iyi ki kurtulmuşum. Hastaneden çıktıktan sonra kızlarımı teyzesinin yanından alıp yeni bir eve geçtik. Mahkeme zaten çok uzatmadan bizi boşadı. Yeni bir ev, yeni bir mahalle, yeni okulları hepimize çok iyi geldi. Ortanca kızım da aynı şeyleri yaşadı mı bilmiyorum. Hepsi devletin yardımıyla psikoloğa gidiyorlar. Tek isteğim çocuklarımın bu olaydan zarar görmeden kurtulmaları. Bense yüreğimde hep bir kor taşıyacağım. Nasıl bu kadar kör olabildim diye. O zalim benim dine olan bağlılığımı sömürmüştü.  Kuran’ı her türlü şeyin üstünde tutacağımı bildiğinden yeminlerle gözümü boyadı. Kızlarımı kapıdan uğurlarken hep Allah’a emanet ederdim. Şimdi iyi biliyorum ki kötülük de iyilik de insanın içinde… Onları kendilerine emanet  etmek en doğrusu. Yeter ki başkalarından gelecek kötülüklere karşı  hazırlıklı olsunlar ve kendilerini korumayı bilsinler. Yine de her zaman hayırlısı için dua ediyorum.

Çözümler bazen yaşayarak bazen paylaşarak bulunur. Senin de paylaşacak hikayen varsa, hiç durma  bir mektup yaz. Eminim doğru adrese ulaşacaktır.

Azra Yıldırım