#KızKardeşlerimizeMektuplar – 4

Sevgili kız kardeşim,

mektubumu senin adına tüm kız kardeşlerime yazıyorum. Ben hepimizin, bütün kadınların biraz da kardeşlik bağıyla birbirine bağlı olduğuna inanıyorum. Kadın olmamızdan dolayı başımıza gelen pek çok şeyde ortak acılarımız var. Birbirimizi daha iyi anlayabiliriz. Birbirimizi çok daha derinden hissedebiliriz. En önemlisi de birbrimizin dertlerine yine biz çare oluruz. Kadın dayanışmasının ne kadar önemli olduğunun en yakın tanığıyım ben. Ne yapacağımı bilemediğim o zor süreçte bir çatı altında toplanan göçmen kadınlar derneğine gitmeye başlamıştım. Yaşadığım şeyin yalnızca benim başıma geldiğini düşünürken farklı hikayeleri olan ama aynı dertten muzdarip pek çok arkadaşla tanıştım. Onların deneyimleri  yol gösterici oldu. Öylesine kucak açmışlardı ki bir daha sırtım geri gelmez diye düşünüyordum. Her şeyi  kendim başarsam da onların bana hissettirdiği güven inanılmaz güç vermişti.

Ben çok genç yaşımda tanıştığım bir adamla evlendim. Onunla bir etkinlikte karşılaşmıştım. Açık fikirli, kadın erkek ilişkilerinde eşitlikçi, ezilenden yana görüşleri olan biriydi. Ev içinde babamdan o kadar şiddet, baskı görüyordum ki bu insan hayatıma doğan güneş gibi gelmişti bana. Evlenmeye karar vermem çok sürmedi. Ancak babam damat adayının alevi olduğunu öğrenince duruma  karşı çıktı. Ben ise kararlıydım. Evden kurtulmamın tek yolu güvendiğim bu insanla evlenmekti. Hem sevdiğimi düşündüğüm biriyle evlenecek hem de özgür olacaktım. Hiç düşünmeden ona kaçtım ve tüm ailemi karşıma alarak evlendim. İlk yıllarım çok güzel geçmişti. Onunla dernek etkinliklerine gidiyorduk. Bu etkinliklere katılan diğer ailelerle tanışıp sohbet ediyordum. Kadınlar, eşleri ve çocuklarıyla birlikte eğlence düzenliyor, piknik yapıyor, gezilere katılıyor, sinemaya gidiyorlardı. Bunun bir parçası olmak benim için hayal bile edilemez bir şeydi. Evden kurtulduğuma her gün dua ediyordum. Ne yalan söyleyeyim bu arada kadın hakları savunucusu kocamla da gurur duyuyordum. Çok sürmedi. Bu güzel duygular, tüm özgürlük hissi ilk çocuğum altı aylık olduktan sonra bitti. Sanki eşim bir anda farklı bir insana dönüsmüştü. „Artık anne oldun. Oraya – buraya gitme. Evde otur; çocuğuna bak“ demeye basladi. Hatta neredeyse bu laflardan başka bir şey demez oldu. Aramızdaki muhabbetli günler uçup gitmişti. Şiddete başladı. Akşamları eve içkili gelirdi. Bir bahane bulup beni döverdi. Ortak aile dostlarımızı aracı koyup kocamın yola gelmesini sağlamaya çalışıyordum. Kısa süreli de olsa işe yaramıştı. Yeminler ederek bana bir daha vurmayacağına söz verdi. İlişkimizde mutluluk aradığım yoktu yeter ki şiddet uygulamasın. Ama ne yazık ki üç ay sonra yeniden eskiye döndü. Evi terk edip arkadaslara sığındım. Fakat malesef onlar da benim geri dönmemi önerdiler. „Kocan o, döver de sever de“ dediler.

Kocam beni ikna etmek için ‚bir daha sana el kaldırmayacağım‘ diye yeminler etmişti. Ben de çocuğum için dönmeyi kabul ettim. Çocuğumuz için ne çok şeyi kabulleniriz öyle dğil mi? Oysa çocuğumuz için kabullenmek değil aksine baş kaldırmak gerekiyor. Neyse bu defa yemini  daha uzun süre tuttu.  Bu arada ikinci çocuğum olmuştu. Eve iyice bağlanacağım düşüncesi ona güven vermiş olmalı ki yine içki içmeye, kavga çıkartıp dövmeye başladı. Bunu çocukların önünde yapmaktan da çekinmiyordu. Çocuklarımı bana karşı kullanmayı da iyi biliyordu. Yoğun annelik duygularımı o da fark etmiş olmalıydı. Çok akıllı olduğundan değil, ben çocuklarım için katlanmak zorunda kaldığımı belli edecek saflıkta olduğumdan. Tabii bir de bize öğretilen ahlaksal tabular, modern çağa ayak uyduramamış geleneklerimiz, örf ve adetlerimiz. Baba evinden kaçmıştım, şimdi de koca evinden kaçamak olmazdı. O zaman çevrenin, toplumun gözünde sen suçlu ilan edilirsin. Demek ki rahat durmayan kadınsın. Bu imajı üstüne öyle bir yapıştırırlar ki her adımın ahlaksızlık olur.

Çocuklar büyümüştü. Tabii ki bu huzursuz yaşam onları da etkilemişti; özellikle okullarında başarılı olamıyorlardı. Ben her ne kadar aile içi huzursuzluğu belli ettirmemeye çalışsam da, onları uzak tutmam olanaksızdı. Hangi çocuk evdeki gerginliği, şiddeti, huzursuzluğu fark etmez ki… Tekrar çalışmaya başladım. İsten eve, evden işe koşturuyordum. Yemek, alısveriş derken koşturmaca içinde yaşam devam ediyordu. Kocam bir gün işten geldiğinde yaptığım yemekte kusur bulup saldırdı. Tekme tokat girişti. Polis çağırdım. 6 ay evden uzaklastırıldı. Bu 6 ay içinde ben yeni bir ev buldum ve kızlarımla oraya tasındım. Ardından boşanma davası açtım. Kocam boşanmak istemediği için zorluk çıkartrıyordu. Ama evlilikte şiddet uygulandığı için, bir yıl içinde boşandık.  Bu süre içerisinde sana mektubun başında söz ettiğim dernekteki kadın arkadaşlarımla birlikte dayanışma içinde oldum.

Yalnız değilsin. Bu, protesto eylemlerinde taşınan dövizlerin üzerinde yazan bir slogan, boş bir söz değil. Yalnız olmadığını bilmek önemli. En önemlisi de  kendi geçimini sağlayacak ekonomik özgürlüğünün olması. Bu güce sahip olduğum için boşanma kararını vermekte zorlanmadım. Bu yüzden kadınların, kız çocuklarının mutlaka bir mesleği ve bir işi olmalı diye düşünüyorum. Onlar hiç kimseye bağımlı olmazlarsa, kendileri  için en güzel  ve en doğru kararları verebilirler.

Nesli Derya