#Evdekal! Ama nasıl?

Pelin Şener

“Hayatlarımız alt üst oldu. Ellerimiz hışır hışır. Evi durmadan temizlemekten, çamaşırdan bulaşıktan, ütüden, dışarıdan alınan her şeyi yıkayıp paklamaktan, dezenfekte etmekten, durmadan yemek pişirmekten ve çocuklarla ilgilenmekten helak olduk.“

Bugünlerde hangi kadınla konuşsak duyduğumuz cümleler aşağı yukarı böyle. Evlerimizde kapalı kaldığımız ilk günlerde, bir sürü grupta paylaşılan, özenle hazırlanmış yemek fotoğrafları artık paylaşılmıyor. “Evde kaldığımız günleri nasıl geçirelim?“ sorusuna bir dizi yanıt içeren online müzeler, tiyatro, bale ya da film önerilerine gıptayla baktıklarını anlatıyor bir çok kadın. Bir de çocukları yatırdıktan sonra ertesi gün için yemek hazırladığını, yorgunluktan koltuğun bir köşesinde uyuya kaldığını. Çocuklar henüz ebeveynlerin ilgisine ihtiyaç duyan yaşlardalarsa iş daha da zor. Gerçi ergenleri de evde tutmak, hastalıktan korunma yöntemlerini, fiziksel mesafeyi anlatmaya çalışmak nafile. Söylene söylene yaptıkları online ödevlerini bitirir bitirmez kendilerini dışarı atıyorlar. Biraz haklılar da. Bu aralar hava pek güzel. Bilgisayarda oyun oynamaktan bile sıkılıyor, sosyalleşememenin ciddi sıkıntılarıyla tüm gün uğraşıp duruyorlar. Haberlerde artan rakamlar, alınan önlemler, ülkelerdeki güncel durum an be an takip edilmeye, yakınlar için endişelenmeye de devam ediliyor. İşte bütün bunlar olup biterken kadınlar durmadan çalışıyor. Kimileri için çalışma hayatı önlemsiz, korunmasız sürüyor. Sağlık, bakım, süpermarketler, dışarıya yemek satabilen dükkanların mutfaklarında yoğunluklu olarak kadınlar çalışıyor. Kısa çalışmaya gidilmeyen, üretimin durmadığı fabrikalarda da kadınlar çalışmaya devam ediyor. Büyük bir bölümü ise evden çalışıyor. Bütün bunlar olup biterken büyük bir çoğunluk için ev işleri hala kadınların omuzları üzerinden kotarılıyor.

Ev işlerinin dağılımda zaten cinsiyetler arasında var olan uçurum, korana günlerinde eşitsiz olarak işçi ve emekçi kadınların aleyhine büyümeye devam ediyor.

Home-office

Şu an dışarda çalışıp tehlikelere açık olan, çocuklarının bakım sorununu hâlâ halledememiş birçok işçi ve emekçiyi göz önüne aldığımızda evde çalışanların nispeten daha olumlu koşullara sahip olduğunu düşünebiliriz. Çocuklar gözlerinin önünde, maske takmadan çalışabilecekleri bir ortamda kısmen de esnek koşullarda, bir çoğu ücret kaybı olmadan çalışmaya devam ediyorlar. Terliklerini sürüyerek, canları istediğinde kahvelerini yaparak ve dahi isterlerse pijamalarıyla oturarak. Ancak işin bu kısmı bu zor günlerde ki züğürt tesellisi. Zira evde çalışan kadınlar da imdat çığlıkları atmaya çoktan başladı. Bu tabloya şu kısa gözlemi de ekleyelim; sosyal medya hesaplarında, evde çalışanların online görüşme kazalarıyla ilgili videolar, bir de erkeklerin kadınların “dırdırından” bıktıklarını anlatan sözüm ona komik, cinsiyetçi ve kadın düşmanı içerikler dolaşıyor.

Normal koşullarda da evde çalışmaya şüpheyle bakanlardanım. Bazı özel durumlar için geçerli olabilir belki ama büroda çalışma bana kalırsa, iş arkadaşlarıyla aynı ortamı paylaşma, görüş alışverişi, çalışma saatlerinin belli olması gibi bir dizi avantajı içinde barındırıyor. Evden çalıştığında çalışma saatleri esniyor, şunu da yapayım, bunu da yapayım derken uzuyor, fazla mesai yapmak bir çok durum için kaçınılmaz oluyor. Üstelik çalışanların haklarının korunması, sendikal örgütlenme evde çalışmayla güme gidebiliyor. Kadınlar geleneksel rollerin etkilerine daha fazla maruz kalıyor.

Bir yıl önce WSİ’nin hazırladığı bir rapor, evde çalışmanın kadınlar açısından geleneksel rolleri pekiştirdiğini ortaya koyuyor. Buna göre anneler home-office yaptıkları takdirde hafta da 21 saat, dışarda çalıştıklarındaysa 18 saat çocuk bakımı yapıyorlar. Babalar ise nerede çalıştıklarından bağımsız ortalama 13 saatin altında bakım yapıyor. Çocuk bakımı geleneksel rol dağılımında zaten annelere biçilmiş bir görev. Ancak home-office yapan anneler, yapmayan annelere göre çocuk bakımına ortalama 3 saatten fazla zaman ayırıyor. Genel olarak, anneler ortalama olarak babalara göre boş zaman aktiviteleri yapmak için daha az zaman buluyorlar. Fark, çalışma haftası başına neredeyse 1,5 saat.

Öte yandan kendi belirlediğiniz çalışma saatleri hem anneler hem de babalar için daha az zaman anlamına da geliyor. Bu salt çocuk bakımında değil örneğin, uyku meselesinde de ortaya çıkıyor. Sabit çalışma saatleri olan ve home-officeyapmayan anneler daha uzun uyuyorlar. Babalar için home-office ve esnek çalışma saatlerinin gece uykusu üzerinde etkisi ise tespit edilmemiş,

Araştırma ayrıca bir konuya daha dikkat çekiyor: “İdeal anne olarak, aileye öncelik vermelisiniz, ancak profesyonel olarak ilerlemek istiyorsanız, işi her şeyden önce koymak zorundasınız.” Çalışma, kadınların evde çalışırken bu ikilem arasında mekik dokuduğuna, iş ve serbest zaman arasındaki çizginin bulanıklaştığına değiniyor. Çok sayıda kadın, şu sıra çocuklar da tam gün evde olduğundan bu ikilemi daha yoğun yaşadığından bahsediyor. (WENIGER ARBEIT, MEHR FREIZEIT? Wofür Mütter und Väter flexible Arbeitsarrangements nutzen  Yvonne Lott März 2019 https://www.boeckler.de)

Ev işleri ve bakım konusundan OECD genelinde de rakamlar kadınlar açısından eşitsizlik içeriyor. Kadınlar sistematik olarak ücretsiz işlere günde yaklaşık 2 saat erkeklerden daha fazla zaman harcıyorlar (OECD Cinsiyet Veri Portalı).

Pandemi döneminde daha fazla ev işi…

Pandemi ve karantina süreciyle birlikte okulların ve anaokullarının kapatılması sadece ebeveynlerin çocuk bakımı için harcaması gereken zamanı arttırmakla kalmadı, aynı zamanda evden eğitim alanlar çocukların eğitimlerini yönlendirmek ve denetlemek için de daha fazla zaman ayırmayı beraberinde getirdi.

Bu ek yükün büyük bir kısmının kadınlara düşmesi muhtemel. Benzer şekilde, karantina nedeniyle evde geçirilen zaman, pişirme ve temizlik de dahil olmak üzere rutin ev işlerinde artışa neden oldu. Tam gün okul ya da bakım yerlerinde çocukların yediği öğle yemeği ve ara öğünlerin hazırlanmasının yükü de yine kadınlarda. Kadınların yetişkin bakımında daha fazla sorumluluk aldığı, hasta engelli veya yaşlı yetişkin akrabalarına düzenli olarak baktıkları da biliniyor.

İşverenler bu süreçten gelecek için yeni çalışma biçimlerini denemek için sonuçlar çıkarmaya çalışıyorlar. Kamuoyu araştırma şirketleri ve bazı bilimsel araştırma kurumları evde çalışmayla ilgili olarak çalışanların memnuniyetini ya da çalışanların verimliliğini ölçen araştırma sonuçlarını paylaşıyorlar. Skype, Zoom ve bilumum uygulama üzerinden gerçekleşen toplantılarla, e-mail trafikleriyle, çocukların “anne acıktım, canım sıkıldı“ diyen sesleri arasında çalışmanın işverenlere nasıl yansıdığını bilimsel olarak çözmeye çalışıyorlar. Bu arada kadınlar artan iş yükünden, konsantre olmada yaşadıkları zorluklardan, evde kalan çocuklarına kaliteli zaman ayıramamaktan, bitmeyen ev işlerinden yakınarak bütün bu trafiği yönetmeye çalışıyorlar. Sınıfsal farklılıklar ev içinde sürdürülen çalışmaya da yansıyor. Eğer evlerinde çalışabilecekleri ayrı bir oda yoksa, kalabalık bir aileyse, dar alanda cümbür cemaat yaşamanın ve çalışmanın zorlukları da bu sürece dahil oluyor. Stres, gerginlik, bağrış çağrış biraz daha artıyor. Ama birazdan bağlanılacak online toplantıda gülümsenmek zorunda. Bir çok kadın kendine şu soruyu sorarken yakalıyor: “Bir ruj sürsek bir de şu bluzu değiştirsek işe yarar mı?“

Ha bir de bonus var: Artan enerji giderleri. Bu arada birkaç şirket evde kalmanın elektrik ve su kullanımını, çöp üretimini arttırdığını açıklayan araştırma sonuçlarını yayınlıyor. Bazı internet sitelerinde artan maliyetlerin nasıl karşılanacağı ya da vergiden nasıl düşüleceği konusunda önerilerden yararlanmak bir dizi bürokratik işe balıklama dalmak olduğundan en azından bu yazıyı yazarken görüşlerini aldığımız kadınlar “bir de o işlerle uğraşamam“ diyerek gönülsüz davranıyorlar. Şu an çok fark etmesek de, bu durumun yıl sonunda enerji ek ödeme faturalamıza yansıyacağı kesin.

Biz bu yazının düzeltilerini yaparken, Çalışma Bakanı Hubertus Heil, korona krizi sırasında birçok şirketin ev ofisine geçişini pandeminin bitiminden sonra korunması gereken bir “başarı” olarak gördüğünü açıkladı.  İsteyen ve çalışabilen herkesin, korona salgını bittikten sonra evden çalışabilmesi için bir yasa hazırlığı içinde olduklarını açıkladı.

Olaf Scholz da evden çalışmanın avantajlarını övdü. Scholz yaptığı açıklamada, “bu geride kalmamamız gereken gerçek bir başarı,” dedi.  Bu açıklamalar kadınlar arasında beklenen memnuniyetle karşılanmadı tabi. Köln’den bir arkadaşımız „insanım iş üreten bir aygıt“ değil diyerek evde çalışırken işverenlerin bitmeyen isteklerinden dem vuruyor, Hamburg’dan bir arkadaşımız ise çalışma bakanının yaptığı açıklamanın ardından görüşlerini kısa ve net bir şekilde what’s up grubumuzdan paylaşıyordu:

„Sendika mücadelesi açısından bakılınca işyerlerinin kapatılması, iş giderlerinin emekçinin sırtına yüklenmesi, yalnızlaştırma, emekçinin suni bir araç haline getirilmesi, hizmet zorunluluğunun 24 saate çıkarılması, özgürlük adı altında klavyeye ve ekrana bağımlılık, iş sağlığı yükümlülüklerinin lağvedilmesi ve benzeri… Home-office çalışan kadını eve hapsedecek bir saldırıdır. Ev emekçisi olarak evin bütün organizasyonunu yürütmek zorunda olan kadın, artık sadece aile ve toplum için hizmet edecek bir makineye dönüşebilir. İşyerlerindeki sosyalleşme imkanı, kişisel zaman kavramı ortadan kaldırılır ve yaşam alanı ev ve yakın çevresiyle sınırlandırılmış olur. Gelecek olan yasadan özellikle kadınların zarar göreceği aşikardır. Biraz daha düşünürsek Home-office kadınların çocuk doğurmak ve bakımı ile ilgili haklarını da sekteye ugratacaktir. Şimdi bir seçim gibi sunulan durum emekçinin zinciri haline gelme potansiyeline sahip. Okuyunca bile tüylerim diken diken oldu.“

Aslına bakılırsa sağlık, eğitim alanında, çocuk, engelli, yaşlı ve hasta bakımında salgın öncesinde de var olan sıkıntıları göz önünde bulundurduğumuzda, salgınla birlikte bu alanlarda yaşanan boşlukların ve sorunların nasıl gün yüzüne çıktığını farklı yönleriyle deneyimliyoruz. Bu yüzden belki de bu dönem, cinsiyete ilişkin rollerin yeniden sorgulanıp toplumsal olarak çözülebilecek işlerin kadınların sırtına yıkılmasının bir an önce son bulmasıyla ilgili taleplerimizi daha kararlı ifade etmeliyiz. Söyledik, işverenler bilimsel araştırmalarla bu sürecin kendileri açısından yarar ve zararlarını analiz ediyorlar, gelecek için sonuçlar çıkarmaya çalışıyorlar. Biz de bu dönemden kendi çıkardığımız sonuçlarla bu sürece müdahil olmalıyız: Bakım işlerine daha fazla kaynak ve personel ayrılması, çocuk, yaşlı, hasta ve engelli bakımı olanaklarının artırılması, zorunlu olarak çalıştığımız şu günlerde evden çalışma koşullarının iyileştirilmesi, çalışma saatlerinin düşürülmesi,  enerji giderlerimizin karşılanması ve daha da önemlisi tüm bu işlerin kadınların asli görevi olduğu algısının toplumsal bir görev ve sorumluluk algısıyla becayiş edilmesi gibi taleplerimiz daha da acil olarak gündemimizdeki yerini koruyor. Bilinmeli ki şu an evde salgın nedeniyle kalıyoruz ancak salgın bitince evin içinde hapsedilmek değil ofislerimize dönmek istiyoruz.

 

, ,