Almanya’nın tanınmış iki sosyoloğu, Sabine Hark ve Paula-Irene Villa, iki yıl önce Köln’deki yılbaşı kutlamalarına bağlı olarak yazdıkları kitapta ırkçılık, cinsiyetçilik ve feminizmin nasıl içiçe geçirildiğini ve böl-yönet mantığıyla adımlar atıldığını analiz ettiler.
Böl ve Yönet: (Çağımızda Irkçılık-Cinsiyetçilik ve Feminizmin anlamsız içiçe girmesi) adlı kitapla ilgili soruları cevaplayan sosyologlar olayın ırkçılığın kışkırtılması ve mülteci düşmanlığının yaygınlaştırılması için kullanıldığını belirttiler.
Paula-Irene Villa, Köln olayıyla göçmen ve yabancılara duyulan düşmanlığı normal gösteren, mültecilerin gelmesinden duyulan masum endişeleri kışkırtan ve ırkçı şiddet olaylarının artmasına neden olan bir bahane bulunduğunu söyledi. Cinsiyetçilik ve cinsel şiddete karşı harekete geçmenin harikulade bir şey olduğuna dikkat çeken Villa, feminizmin ırkçılar tarafından bir araç haline getirildiğini, kadınlar üzerinden “bizim değerlerimiz ve bizim haklarımızın tehdit altında olduğu” propagandasının yapıldığını belirtti.
Profesör Sabine Hark da feminist fikirlerin ırkçı parti ve gruplar tarafından demagojik olarak kulanıldığını, buna terminolojide ‚Femonasyonalizm‘ adı verildiğini belirtti. Fransa’da Marine Le Pen’in sözde kadın hakları savunucusu olarak ortaya çıkmasının, AfD’nin sözüm ona kadınları korumak adına harekete geçmesinin bu düşüncenin ürünü olduğunu ifade etti.
‚ZEHİRLİ FEMİNİSTLİK‘
Hark, bir zamanların kadın hakları savunucusu Alice Schwarzer’in kadınların baş düşmanı olarak Müslüman erkekleri göstermesini de ‚zehirli feministlik‘ olarak niteledi. Kadın haklarını savunmanın ırkçılığa karşı tavır almayı da gerektirdiğini belirten Hark, Köln’deki cinsel şiddet olaylarının ırk, din vb. özelliklerle açıklanamayacağını, ataerkilliğin daha sert yaşandığı yerlerde kadının daha fazla aşağılanmasının tarihi gelişim açısından normal olduğunu söyledi. Cinsiyetçi saldırıların Münih’teki Oktoberfest veya Köln’deki karnavalda yaygın olmasının sorunun kültürel veya dini olmadığını, kadın erkek eşitliğinin sağlanmadığı her toplumda, farklı boyutlarda ve farklı tarzlarda ortaya çıkabileceğini gösterdiğini vurguladı.
Ön yargıların kışkırtılmasıyla belli gruplara damga vurulduğunu, suçu işleyen kişinin değil mensup olduğu grubun etnik yapı ve dinin hedef gösterildiğini belirten sosyologlar, bunun egemenlerin böl-yönet mantığının sonucu olduğuna dikkat çektiler.
Hark ve Villa, amaçlarının cinsiyetçi saldırıları önemsizleştirmek veya bu tür saldırılarda bulunan göç kökenlileri korumak olmadığını ancak kadınlar üzerinden ırkçı politikaların yaygınlaştırılmasına dikkat çekmek, ırkçılık ve cinsiyetçiliğin birbirinin önüne geçirilemeyecek suçlar olduğunu gözler önüne sermek istediklerini belirttiler.