Sevgili Arsız Ölüm-Dirmit

Nurten Kum

’’Kendimi, dilimi ve birlikte doğup büyüdüğüm insanların durulmaz bir coşkuyla bana taşıdıkları sevgiyi koruyabilmek için direndim. Elinizdeki roman bu direnişim için aralarında büyüdüğüm insanların bana armağanıdır.’’ Latife Tekin

Kült bir roman niteliği taşıyan bu yapıtı oyuncu Nezahat Erden ve yönetmen Hakan Emre Ünal, romanın ironik ve fantastik dilini ve dünyasını koruyarak, titiz bir sentezle tiyatro metnine uyarlamışlar. Nezahat Erden tek kişilik bu oyunda, romanın sıra dışı ve güçlü karakterlerinden Dirmit’e hayat veriyor.

Türkiye’de farklı platformlarda, farklı izleyici kitleleriyle onlarca kez buluşan ve ödüller alan, bağımsız tiyatro grubu Hemhâl prodüksiyonu Sevgili Arsız Ölüm oyunu, Almanya’nın alternatif tiyatrolarından Theater an der Ruhr’da da Almanca altyazıyla izleyicilerle buluştu. Bu buluşma köyden kente göç fenomeniyle, yaşam mücadelesiyle, ataerkil sistemlerin işleyişiyle, hurafelerle, kadının toplumdaki yeriyle, ona dayatılan rollerle ve kadının dayatılan roller karşısında aldığı tavırla bir buluşma, bir yüzleşmeydi aynı zamanda.

Sevgili Arsız Ölüm oyunu aslında tek kişilik, ancak oyuncunun performansı ve tiyatro metninin güçlü kurgusu sayesinde izleyici aile bireylerini -anne Atiye’yi, baba Huvat’ı, kardeşleri Halit’i, Seyit’i, Nuğber’i ve Mahmut’u- adeta sahnede hissediyor. Köyden şehre göç etmiş olan bu kalabalık ailenin tek odalı bir evdeki yaşam koşulları, şehir yaşamına uyumları, uyumsuzlukları, değişimleri, kimi zaman değişime karşı direnişleri, ataerkil zihniyetin ve hurafelerin tek tek aile bireylerinde nasıl vücut bulduğu Dirmit’in perspektifinden canlı, çarpıcı ve absürd bir dille aktarılıyor. Köye yeni icatlar getirmesiyle ünlenen babasının şehir yaşamında bir hocanın peşine takılıp kendini yeşil kitaba adaması, bebeğe ad takılırken bebeğin ağzına tükürülmesi ve ertesi gün ateşlenip ölmesiyle bu absürd olayın trajediye dönüşmesi, Seyit’in şirket kurma teşebbüslerinde yaşadığı gülünç durumlar, Mahmut’un adını Bill Kitt olarak değiştirmesi ve babasının hoca çağırıp Mahmut adını tekrar verme seramonisi, Atiye’nin hoşuna gitmeyen durumlarda hastalığını kullanıp ’’Azrail geldi, alacak canımı!’’ diyerek feryat figan aile fertlerini dize getirme çabaları, Dirmit’in ailesindeki ilginç durumlardan sadece birkaçı. Tüm bu kaosun içinde sınırsız hayal gücüyle, yaratıcı, renkli ve gelişmeye açık bir genç kız olan Dirmit’in işi hiç de kolay değil!

Şiiri bırakmam, sokağı da…

Sahnenin ortasında yere uzanmış, uykusuzlukla cebelleşen pijamalı bir genç kız. Adı Dirmit… Dirmit, uykuya dalabilmek için dua eder, kendisine uyku vermediği için Allah’a sitem ve isyan eder. Sahnedeki tek nesneyle, yanıbaşındaki saksı çiçeğiyle dertleşir… Kepçe adını verdiği ve köyünden getirdiği bu çiçeğin toprağını avuçlar ve yer… Şiiri yasak ettiler. Sokağı da… Şiiri bırakmam, sokağı da…

Yasaklar listesi oyun boyunca uzayıp gider… Dirmit’in yasaklar karşısındaki güçlü duruşu da…

Dirmit, oyunda düşsel bir yolculuğa çıkar ve bu yolculuğa izleyicileri de katar. Yolculuktaki ilk durağı doğup büyüdüğü köyüdür, köydeki tulumbanın başıdır… Tulumbayla dertleşir Dirmit. Tulumbaya, aslında izleyiciye, kendisinin ve ailesinin köyden ayrıldıktan sonraki yaşantısını absürd ve trajikomik bir dille anlatır… Aslında yaşadıkları başlı başına trajikomiktir… Örneğin, ergenlik çağına girip adet gördüğünde annesi Atiye’ye gidip ’’Kız, müjdemi isterim, erkek değilmişim.’’ demesi üzerine annesinin ona tokat atması ve kötü yola düşmemesi için gelenek gereği böyle yaptığını dile getirmesi, ataerkil düşünce sisteminin kadınlar üzerinde kurduğu baskının, şiddetin göstergelerinden sadece bir tanesi.

Dirmit’in okul yaşamında belirginleşen soru sorma, öğrenme merakı, parkta iletişim kurduğu kuşkuş otunun tavsiyesiyle kitap dünyasını, kütüphaneyi keşfetmesi, kitapları elinden düşürmemesi, okuduklarını uykusunda sayıklarken annesine yakalanması ve annesinin ’’Cinlerin derneğine üye mi oldun sen? Cin toplantılarında konuşma mı yapacaksın?’’ şeklindeki azarlamaları, onu babasına şikayet etmesi, kitaplarının yakılması, babasının tek okunması gereken kitabın yeşil kitap olduğunu söylemesi, Dirmit’e yeşil kitabı okuması için sayfa başına para vermesi ve bu olaylar esnasında yaşanan absürd ve trajikomik durumlar çarpıcı bir şekilde sahneye taşınıyor.

Dirmit’in hayatına giren her yeniliğin karşısında baskı ve yasak vardır. Radyo dinleme tutkusu radyonun cin işi olduğu gerekçesiyle yasaklanır. Birinden hoşlandığını öğrenen annesi, ’’Kız, sen sevmeyi kimden öğrendin?’’ diyerek onu azarlar. Arkadaşı Aysun’la alabildiğine yaşadığı şarkı ve dans tutkusu da diğer tutkular gibi yasaklanır. Etek boyunu kısalttığı için şiddet görür… Sonrasında yeni arayışlara girer Dirmit. Voleybola razı olur annesi önce, hatta top için kırk yasin okur. Bir süre sonra o da yasaklanır. Abilerinin Dirmit’in terbiyesini üstlenmek için adeta yarışmalarını, terbiyesinin bir Seyit abisine, bir Halit abisine geçmesini parodik bir biçimde aktarır Dirmit. Sonrasında kendini derse vermesi, her fırsatta ve her yerde, hatta tuvalette bile tutkuyla ders çalışması, takdirname alması, mahalledeki çocukların ders yardımına gelmeleri, fakat annesinin, ’’Bildiğini başkasına öğretirsen bildiğinden olursun, beynin yıpranır.’’ diyerek bunu da yasaklaması. Hurafelerin, cehaletin, geleneklerin etkisiyle alınan kararlar Dirmit’in yaşam alanını gittikçe daraltır.

Sonu gelmeyen yasaklar, baskılar, cezalar ve sonu gelmeyen özgürlük arayışları Dirmit, yürek sıkıntısını dindirmenin müzikle, dansla, kitapla, radyoyla mümkün olmadığını anlayınca başka bir arayışa geçer. Ailesinin gözüne batmayacak, göremeyecekleri bir arayışa, şiire… Şiirler yazar, onları bir defterde toplar. Ne yazık ki şiir defteri de ailesi tarafından keşfedilir ve yırtılır. Bu hayal kırıklığından sonra sürekli bağırarak deşarj olur Dirmit. Ailesi bağırma krizlerinin cinlerin etkisiyle olduğunu düşünür ve onu bir süre rahat bırakır… Sonra her şey sil baştan… Dirmit’in terbiyesi aile içinde elden ele dolaşır, hatta kendisinden küçük kardeşi Mahmut bile Dirmit’in terbiyesini üstlenmeye adaydır. Gizli gizli tuttuğu yeni şiir defterinin Mahmut’un eline geçmesinden sonra yine bir baskı furyası yaşanır…

Dirmit, kendisini çağıran sokağa, denize, sinemaya, rüzgara kulak verir… Çareyi, özgürlüğü onlarda arar… Denizle konuşur, rüzgarla konuşur… Eve döndüğünde ailesinin, kendi terbiyesi yüzünden birbirlerine girdiklerini görür. En acısı da gece uyurken annesinin gelip Dirmit’in kızlığını yoklamasıdır… Şoktan dişleri kilitlenir Dirmit’in, bağıramaz. Sonrasında öyle yüksek sesle bağırır ki, sesin şiddetinden duvardaki tozlar dökülür… İzleyicinin Dirmit’le empati kurduğu; onun çaresizliğini, öfkesini, isyanını iliklerinde hissettiği etkileyici bir sahnedir bu sahne.

Vasiyetimdir… Dirmit’in hakkından gelin, ama okusun köpek!

Dirmit, özgürlük arayışında yeni bir oyun bulur kendine… Kara nokta oyunu. Yaşadıklarını, hayallerini kara noktalar olarak gözünde canlandırır. Bu sayede dikkat çekmeden, tepki almadan olduğu yerde fantastik yolculuklar yaparak gönlünü gezdirir. O günlerde annesi ölüm döşeğindedir. Hurafelerle örülü yaşamında sıkışıp kalan annesinin kendi ve ailesinin hayatının bilançosunu çıkardığı, öbür dünyaya hazırlandığı, zebanilerle hesaplaştığı bir dönemdir. Dirmit ve annesi arasında ilginç ve absürd konuşmalar geçer… Annesi ailesine vasiyetlerde bulunur. Dirmit’in okumasını, kendisini kurtarmasını vasiyet eder. Atiye, her ne kadar ataerkil sistemi destekleyen, batıl inançlarla hayatını ve ailesinin hayatını dizayn etmekte kararlı bir kadın figür olarak karşımıza çıksa da, aslında kızı Dirmit gibi güçlü bir karakteri vardır. Zamanında kendisi de sosyal normlara, dayatmalara direnmiş, fakat başarıya ulaşamamış ve pes etmiştir. Derinlerde bir yerde kendi başaramadıklarının farkındadır ve kızının kurtuluşunun cehaletten kurtulmasıyla, okumasıyla mümkün olduğunu görmektedir.

Kara nokta, yasaklar ve ’’Durur muyum? Durmam!’’

Dirmit’in son fantastik buluşu kara nokta oyunu; ayla, yıldızlarla, denizle, sokakla konuşması ailesini endişelendirir. Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri, kontrol edemedikleri soyut bir şeydir çünkü bu oyun… Kara nokta oyununu da, konuşmayı da yasak ederler… Sahne ışıkları sönerken Dirmit tekrar eder… Durur muyum? Durmadım. Durur muyum? Durmadım… Durur muyum?… Aslında son derece sıradan ve doğal istekleri, idealleri ve yaşam biçimi, Dirmit için bir varoluş mücadelesidir. Hayallerine, ideallerine sahip çıkmak istemesi, direnmesi sonucu engellemelere, yasaklara, psikolojik ve bedensel şiddete maruz kalır. Ama o asla pes etmez, kaderine boyun eğmez, maruz kaldığı her yasağın, yaşadığı her baskının sonunda kendine yeni bir özgürlük tüneli kazar… Sosyal normların ve dayatılanın dışına çıkma refleksi kazanmış; yaratıcı, komik, renkli, direnişçi, özgür ve özgün bir karakterdir Dirmit.

Oyundan sonraki tiyatrocu ve izleyici söyleşisi esnasında bu ve benzeri hikayeleri, çatışmaları, kadın ya da erkek birçok izleyicinin bire bir yaşadığı, bire bir yaşamayanlarınsa bu hikayelere, çatışmalara aşina olduğu, romanda ve oyunda yaratılan dünyayı anlayabildikleri, özellikle de Dirmit karakteriyle empati kurdukları gözlemlenebiliyordu…

Özellikle de ataerkil sistemde, gelenek ve batıl inançların kıskacında yaşamak zorunda kalanların aşina oldukları bu davranış ve yaşam biçimleri, birçok kadın için ne yazık ki halen güncelliğini koruyor. Dirmit’in, oyunun sonunda sürekli tekrar ettiği ’’Durur muyum? Durmadım!’’ sözleriyle dile gelen kararlılığı ataerkil sistemlerde baskı gören, kendini yeterince gerçekleştiremeyen, direnen ve direnmesi gereken her kadının parolası olacak nitelikte… Dirmit’in kazdığı özgürlük tünelinin sonunda da, kendi kazdığımız tünellerimizin sonunda da ışık görünüyor… Durur muyuz? Durmayız!

 

Kadın/Frau No 37

, ,