Basına ve sosyal medyaya yansıyan haber ve videolar savaşın öncelikle kadınlar ve çocuklar açısından gerçek boyutunu da gözler önüne seriyor. Rusya’nın geri çekildiği İrpin ve Butscha kentlerinde işlediği savaş suçlarını teşhir eden haberlerde, çıplak ölü kadın bedenlerinin yanı sıra, işkence yapılmış, tankla üzerinden geçilmiş ve yakılmış kadın bedenlerini görüyoruz. Rusya suçlamalara itiraz etse de, işkence, taciz, tecavüz, kadını hamile bırakmak, neredeyse her savaşta kadına yönelik sistematik işlenen savaş suçları.
Sevinç Sönmez
24 Şubat tarihinde Rusya’nın, Ukrayna’ya saldırmasıyla başlayan savaş, insanı, hayvanı ve doğayı katlederek geniş bir sahaya yayılmaya devam ediyor. Ukrayna’ya açıktan müdahale eden Rusya’yı kınıyor ancak bu savaşın, ABD, İngiltere, Avrupa Birliği ülkeleri ve Rusya’nın izlediği etki alanını genişletme politikalarının, emperyalist çıkar ve pazar kavgalarının bir sonucu olduğunu da görüyoruz. Tüm bu ülkeler haftalardır halkları, emekçi kitleleri kendi çıkarları ve hedefleri doğrultusunda tüm medya kanallarını da kullanarak savaşa taraf olmaları için yedeklemeye çalışıyorlar, sadece duyguların değil, politik bilincin de inşa edildiği bir bilgi bombardımanına tutuyorlar.
Savaşın politik, ekonomik ve stratejik nedenleri, emekçilere ve kadınlara etkileri, Göçmen Kadınlar Birliği olarak bizim de gündemimizde. Savaşın başından bu yana gerçekleştirilen savaş karşıtı eylemlere katılıyor, savaşın tarafı olmadığımızı, bu savaşın halkların, emekçilerin, kadınların savaşı olmadığını ve derhal sona ermesini dile getiriyoruz.
Barış isteyenler olarak bizler de savaşın yalnızca ölümle, öldürmeyle ilgili duygusal yanını değil, bu savaşın önü ve ardındaki politikaları da tartışmamız gerekiyor.
Ölümün olağanlaştığı, yoksulluğun arttığı, en temel hakların ortadan kaldırıldığı, emeğin, öncelikle kadın emeğinin daha da ucuzladığı savaş dönemleri, her ülkede kadınlar için daha fazla şiddet, taciz ve tecavüz anlamına gelmekte. Savaş, kadınların, sadece Ukrayna da değil, savaşlara taraf olan tüm ülkelerde, sözünün daha da değersizleşmesini, sesinin daha da kısılmasını, emeğinin daha görünmezleşmesini, kaygılarının ve korkularının daha da büyümesini beraberinde getiriyor. Bu yüzden kadınlar, yüzyıllardır, savaşa karşı hep en ön safta mücadele ettiler.
‚Savaşlarda en çok kadınlar ve çocuklar zarar görür‘!
Bu ifadeyi hepimiz biliriz, inanırız ve söyleriz. Basına ve sosyal medyaya yansıyan haber ve videolar savaşın öncelikle kadınlar ve çocuklar açısından gerçek boyutunu da gözler önüne seriyor. Rusya’nın geri çekildiği İrpin ve Butscha kentlerinde işlediği savaş suçlarını teşhir eden haberlerde, çıplak ölü kadın bedenlerinin yanı sıra, işkence yapılmış, tankla üzerinden geçilmiş ve yakılmış kadın bedenlerini görüyoruz. Rusya suçlamalara itiraz etse de, işkence, taciz, tecavüz, kadını hamile bırakmak, neredeyse her savaşta kadına yönelik sistematik işlenen savaş suçları.
Taşıyıcı anneler
Tayland’dan sonra büyük bir evlilik pazarı olmasıyla bilinen Ukrayna’da yaşam koşulları hiç de kolay olmayan kadınlar, şimdi de, eşlerinin, oğullarının, babalarının, kardeşlerinin akıbetlerinden habersiz- savaşın ortasında, kendi yaşamlarını- yerlerini, yurtlarını yerle bir olmuş Ukrayna’da bırakarak bir bilinmezliğe doğru kaçıyorlar. Ancak tamamı değil. Burada, yasal olarak ülkede kalması gereken ve taşıyıcı annelik yaptığı için ülkeyi terk etmesi yani kaçması yasak olan Ukraynalı annelerden bahsedelim. Ukrayna’da taşıyıcı annelik yasak olmadığı için, büyük bir taşıyıcı anne pazarı var. Tek geçim kaynağı, 9 ay boyunca başkasının çocuğunu taşımak olan ve dolayısıyla yaşam koşulları zaten zor olan bu kadınlar, kimisi hamile kimisi ise yeni doğmuş bebekleri ile metro sığınaklarında savaşın bitmesini ve çocukların aileleri tarafından yasal işlemleri de yapılarak alınmalarını ve ancak ondan sonra da ücretlerini alabilmeyi bekliyorlar. Onlar savaştan kaçma şansına dahi sahip değiller.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları komiserliğinin verilerine göre 4 Nisan itibariyle Ukrayna’da 1430 sivil öldürüldü, 2097 sivil ise yaralandı. Öldürülenler arasında en az 165 çocuğun olduğu biliniyor. Sağ kalan ve babası savaşta olan, annesi ise öldürülen birçok çocuğun öldürülen annelerinin mezarlarının başında beklerken çekilen fotoğrafları düşüyor medyaya. Diğer yandan çaresizlik içinde olan bir çok Ukraynalı anne öldürülmeleri ve çocuklarının hayatta kalması durumunda çocuklarının akibetini belirleyebilmek için akrabalarının temas bilgilerini çocuklarının bedenlerine yazıyorlar.
Yine Birleşmiş Milletler 44 Milyon nüfuslu Ukrayna’yı şimdiye dek 4 Milyon 224 bin 500 insanın terk ettiğini, 7 Milyon insanın ise Ukrayna içinde göç ettiğini tahmin ediyor. 5 Nisan itibarıyla 1,5 Milyon insanın ağırlıklı olarak Polonya, Romanya, Moldova, Macaristan, Rusya, Slovakya ve Belarus gibi ülkelere göç ettiği ve buradan farklı Avrupa ülkelerine geçiş yaptıkları tahmin ediliyor. Federal İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre, 24 Şubat- 5 Nisan arası Almanya’ya giriş yapan Ukraynalıların sayısı ise 310.00 olarak kayıtlara geçmiş. Ancak bu sayının, sınırlar açık olduğu için çok daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Burada, Ukrayna’da sığınmacı statüsünde yaşayan ve ülkeyi terketmek zorunda kalan Suriyeli ve Afganistanlı sığınmacıların özel statülerinin ve AB ülkelerine Ukrayna vatandaşları gibi giriş yapamadıklarının ve bu yüzden sınırlarda yaşam mücadelesi vermeye devam ettiklerinin de altını çizelim. 18-60 yaş arası erkeklerin ülkeyi terk etmesi yasak. Sadece Almanya’ya gelen Ukraynalı savaş mültecilerinin yüzde 84’ünü, yaş ortalaması 38 olan kadınlar oluşturuyor. Bu kadınların yüzde 58’i ise Almanya’ya çocukları ile kaçarak gelmiş.
Farklı tehlikeler bekliyor!
Savaştan ve savaşın vahşetinden kaçmayı başaran bu kadınları ağırlıklı olarak kaçtıkları Polonya ve Macaristan sınırında, kaçış yollarında, ama güvenli sandıkları Almanya gibi Avrupa ülkelerinde de bir başka tehlike bekliyor. Son günlerde sıklıkla kadınlara, kendilerini ücretsiz olarak farklı ülkelere götürüceklerini vaat edip sonra da ücret talep edildiği ve bu ücreti ödemek için fuhuş teklifleri yapıldığı haberlerini okuyoruz. Daha savaşın başlarında Brezilyalı sağcı Partiden Arthur do Val, Polonya sınırını geçmek üzere bekleyen mülteci kadınları manken/model konvoyuna benzetmiş ve savaştan sonra hemen Ukrayna’ya gideceğini açıklamıştı.
Çaresizlik içinde, birçoğu çocuklarıyla yollarda olan Ukraynalı kadınlar, kaldıkları sığınmacı kamplarında, değişik uluslardan sığınmacı kadınlara da musallat olduklarını önceden de bildiğimiz, insan tacirleri ve fuhuş çeteleri tehlikesi ile karşı karşıya. CARE adlı yardım kuruluşu, Mail Online gazetesine verdiği demeçte şunları söylüyor: “Ukrayna’daki savaş, insan kaçakçılığı açısından kötüleşen bir duruma neden olacak. Bu Avrupa genelinde kırılgan bir domino etkisi yaratacak. Yakın zamanda mültecilerin insan tacirleri tarafından sömürülmesi ve potansiyel olarak seks işçiliğine zorlama, suç çetelerinin eline düşme, zorla çalıştırma veya ev köleliğine zorlama gibi durumlarda bir artış göreceğimiz kesin‘. Evet, savaş yalnızca endişe verici can kayıplarıyla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda yedi milyona yakın insanın Ukrayna’dan bu kitlesel yerinden edilişi, bazılarının kaçınılmaz bir şekilde insan ticaretine maruz kalacağı anlamına geliyor.
Basına sık sık düşen diğer haberler ise çoğu kadın olan mültecileri geldikleri Almanya gibi ülkelerin tren istasyonlarında bekleyip, yardım teklif eden erkeklere/fuhuş çetelerine dair haberler. Yine basından, bir çok erkeğin, evlerinde genç ve güzel olmak şartıyla Ukraynalı kadınlara yer olduğunu belirttiği ilanları okuyoruz.
Son olarak medyaya düşen haberlerden biri, Düsseldorf’ ta, Ukraynalı mültecilerin kaldığı bir otel- gemide tecavüz edildikten sonra öldürülen 18 yaşındaki Ukraynalı genç bir kadının haberi, diğeri ise Almanya’ya giriş yaptıktan kısa bir süre sonra Trier bir otel odasında ölü bulunan 38 yaşındaki Ukraynalı kadının haberi oldu.
Bu gelişmeler, ne yazık ki az önce çizdiğimiz yakıcı tabloyu da kanıtlar nitelikte.
Kadınları savaştan kaçarak geldikleri ülkelerde kendi yaşadıkları psikolojik ve ekonomik travmaların yanı sıra çocuklarının savaş sonrası travmaları ile de başa çıkma, dil ve kültür sorunu, işsizlik gibi zor bir süreç bekliyor.
Kendi ülkelerinde ise savaş dönemlerinde kadınlara her tür iş yaptırılır ancak savaş bittikten sonra yine evlerine ocağın başına gönderilirler.
Ukrayna halkının olduğu gibi, Amerikan, Avrupa ve Rusya halklarının ve emekçilerinin de silahlanmaya ayrılan bütçeler, hızla artan enflasyon ve fiyatlar, yaşamın tüm alanlarında gerçekleşecek olan baskı ve sömürü politikalarının altında ezileceğini, ülke hükümetlerinin pandemi döneminde olduğu gibi, silahlanma harcamalarının bedelini de emekçilere, kadınlara çocuklara keseceğini biliyoruz.
Silah tekellerinin hisse senetlerinin dolayısıyla servetlerinin artmasına paralel olarak artan enflasyon tüketim mallarının fiyatlarının hızla artması, emekçilerin alım gücünün düşmesi yani yoksullaşma bu kötüleşmenin boyutları hakkında yeteri kadar ipucu veriyor. Savaşa taraf olan tüm ülkelerde ulusal gelirin büyük bir bölümü silah ve diğer savaş teçhizatının alımına ayrıldığı için, eğitim, sağlık, kadın sığınma evleri danışmanlıklar gibi önemli kamu hizmetlerinde, çalışma koşullarında zaten erkeklerle eşit konumda olmayan ve pandemi döneminde de zaten kötüleşen kadının gündelik hayatı daha da zorlaşacak.
Irkçılığa hayır!
Savaş, Almanya’da varolan ırkçılığı da tetikliyor. Bir yandan Ukraynalılara sunulan olanaklar ile bu olanaklardan mağdur kesimleri kışkırtırken, Rus sermayesinin savaşını da tüm Rus halkına mal ederek politikadan, kültüre, sanattan spora, Almanya da yaşayan Rus halkına karşı da dört koldan topyekün bir ırkçı saldırı propagandası yürütüyor. Bazıları ‘tüm olanaklar sunuluyor zaten, daha ne olsun’ gerekçesiyle Ukraynalı mültecilere karşı duyarsız davranırken, mültecilere Almanya’nın farklı davrandığı örneğin Afganistan’dan gelen bir mülteci ile Ukrayna’dan gelen mültecinin eşit muamele görmediğine ilişkin tartışmalarda sürdürülüyor. Bu nedenle bütün bu tartışmalarda ırkçı ve ayrımcı söylemlere karşı çıkıyor, ülkelerini çeşitli nedenlerle terk etmek zorunda kalan bütün mültecilere insan onuruna yakışan, yaşadıkları travmaları atlatmalarına yardımcı olacak ve yaşamlarını kurmalarını sağlayacak olanaklar talep ediyoruz. Tıpkı Suriye’den gelen mülteci dalgasında olduğu gibi şimdi de Ukraynalı mültecilerle dayanışma içinde olan ağlar, tek tek insanlar, örgütler, kurumlarla birlikte çalışmanın önemli olduğunu söyleyerek kendi üyelerimizi de dayanışmaya çağırıyoruz.
“Sınırın o yakası ya da bu yakası fark etmez, ateş her zamanki gibi yoksul ailelerin ocağına düşecek. Kadınların savaşa kazanılmış bir “cephe” olmamasını başarmak için mücadeleden başka şansımız yok.
Bu nedenle Göçmen Kadınlar Birliği olarak barış için, eşit siyasal ve sosyal haklar için tüm yakıcılığı ile devam eden Ukrayna savaşına ve silahlanmaya karşı çıkmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz.
Kadın-Frau Sayı 45