“Entegrasyon politikası önyargılara dayanıyor bu nedenle geleceği yok!”

Bilim insanlarından ortak açıklama

Almanya üniversitelerinde araştırma yapan 60 bilim insanı‚ Müslümanlara adil davranılsın’ başlığıyla göçmenlere yönelik tartışmaların Müslümanlık çerçevesinde darlaştırılıp önyargıları körükleyerek sürdürülmesini eleştiren bir açıklama yayınladılar.Göç ve göçmenler konusunda yaptıkları değişik araştırmalarla tanınan bilim insanları, tartışmaların Necla Kelek, Ayaan Hirsi ve Seyran Ateş’in bilimsel olmayan kitaplarına dayanarak yapılmasının yanlış olduğuna dikkat çektiler ve göç toplumunun ancak akılcı tartışmalara dayalı önlemlerle kurulacağını belirttiler. Dr. Mark Terkessidis ve Profesör Dr. Yasemin Karakaşoğlu tarafından kaleme alınan ve aralarında Prof. Dr. Ursula Boos- Nünning, Prof. Dr. Christoph Butterwegge Prof. Dr. Klaus Geiger, Prof. Dr. Barbara John’un da bulunduğu 60 kişi tarafından imzalanan açıklamayı yayınlıyoruz.

Dr. Mark Terkessidis Prof. Dr. Yasemin Karakaşoğlu

Belli bir süre önce Berlin’in Neukölln semtinde zorla evlendirmelere karşı bir kampanya başlatıldı. Dev afişlerle konu üzerine açıklama yapılıyor ve danışma hizmeti sunuluyor. Kampanya ile ilgili internet sayfasında (www.zwangsheirat.de), politik açıdan doğru bir şekilde, zorla evlendirmelere her türlü kültürde rastlanacağı belirtilmekle birlikte bu konuda yararlanabiecek kitaplar bölümüne geçildiğinde başka bir dilden konuşuluyor. O bölümde şimdilerde popüler olan İslam üzerine kitaplardan bir demet sunuluyor. Başta Necla Kelek’in ‚Yabancı Gelin’i olmak üzere Ayaan Hirsi’nin ‚İtham ediyorum’ ve Seyran Ateş’in ‚Ateşe Büyük Yolculuk’ kitapları da bunlar arasında yer alıyor.

Bu kitaplar deney aktarımları ve İslam’ın ataerkil ve gerici din olarak gösterildiği şikayetlerin bir karışımından oluşuyor. Aynı sayfada Müslüman kızların kendilerine yapılan işkenceleri ve haraç mezat satışlarını anlatan ‚özgün’ öykülerinin anlatıldığı pembe dizi tarzında yazılmış romanlar da öneriliyor. Sonunda bu kızların hepsi batılı medeniyetin kucağına sığınarak kurtuluyorlar. Bu kitap tavsiyelerinin hedefi açık: Zorla evlendirme ve diğer insanlık dışı davranışların nedeni düzelmesi imkansız, gerici İslamdır. Bu durumdan kurtulmanın yolu da Alman ya da daha geniş deyimle batılı toplumlara entegre olmaktır. Necla Kelek’in kitabını, İçişleri eski bakanı Otto Schily’nin bizzat Spiegel okurlarına tanıttığı ve tavsiye ettiği dikkate alındığında, bu kitapların şehir yönetimleri tarafından tavsiye edilmesine şaşmamak gerekir. Bakanlık ve belediyelerin aydınlatıcı, söylemlerinin bilimsel araştırmalara dayalı olduğunun kanıtlandığı kitapları tavsiye ettikleri düşünülür. Ama göç ve entegrasyon konusunda yapılan tavsiyeler tam da bunun tersi. Bu kitaplar kişisel deney ve tek tek olayların toplumsal bir sorun haline getirildiği, bilimsel verileri az olduğu ölçüde, tehlikeli görülen değersiz çığırtkanlıklardır. Bu kitaplar, bilimsel değildir ve güvenilir olmayan yollarla hazırlanmıştır. Necla Kelek örneğinden yola çıkalım: Kelek, yaklaşık üç yıl önce ‚İslam ve Günlük Yaşam’ adlı araştırmasında ‚Yabancı Gelin’ den farklı sonuçlara varmıştı. İslam, Türkiye kökenli gençler için dini bir gelenek olmaktan çok toplumsal kimlikte bir araçtı. Röportaj yaptığı gençler İslam’ın modernleşmesinden, çağın koşullarına uymasından yana olduklarını açıklamışlardı. ‚Yabancı Gelin’ de ise bunun tersi iddia ediliyor. Kelek, aynı röportajları kullanmasına rağmen farklı yorumlar yapmaktan da çekinmiyor.

2002 yılında: ‚Müslüman olmanın kişinin kendini geleneksel dini açıdan tanımlaması olduğu genellemesine gidilmemesi’ uyarısında bulunuyor. 2003 yılında ise‚İslam ve Günlük yaşam’ kitabında Mete ve Emil’le yaptığı röportajlar farklı yorumlanıyor: ‚İslam’ın insan ve dünyaya yönelik çizdiği tablo, bireyin toplumun ve Allah’ın emrinde olması gerektiği tanımlaması gençlik tarafından sorgulanmıyor’ deniyor ve İslam’ın yasaları Allah tarafından belirlendiği için bunu irdelemek akla bile gelmiyor. ‚İşte bu kültür Almanya’daki Müslüman göçmenlerin yaşamını en küçük noktasına kadar- yaşamları, davranışları, çocuklarının eğitimi- belirliyor’ diye devam ediyor.

Bu değerler de Almanya’nın çoğunluk toplumunun değer ve biçimleriyle bağdaşmıyor.’ Burada Kelek’in, ‚bilimsel olduğu kesinleşmiş’ kendi deneyleri bilinçli olarak çarpıtılarak ona hem otantik hem de bilimsel bir kimlik veriliyor ve O, Müslüman ve Türklerle ilgili tartışmalarda uzman konumuna getiriliyor. TAZ’dan Zeit’ e kadar tüm gazeteler Türklerin ve Müslümanların davranışlarının nedenlerini yorumlatmak için Kelek’e başvuruyorlar. O’ da İsviçre maçında Türk futbolcularının şiddet eylemlerinin de, Fransa’daki getto ayaklanmalarındaki gençlerin ayaklanmalarının da kaynağında İslam ve Türk kültürünün yattığı tanısını yaparak, bu tür olayların Almanya’da da olabileceği öngörüsünde bulunuyor. Halbuki bu analizler, İslam ve Türklerle ilgili ucuz klişelerin, Kelek’in aile hikayeleri eklenerek yaygınlaştırılmasından başka bir anlam taşımıyor. Medyanın yardımıyla bu türden gayri ciddi kitapların yayılmasıyla göç ve entegrasyon politikasındaki hataların gizlenmeye çalışıldığı politik gelişmeyi endişeyle izliyoruz. Bizler, göç konusunu değişik boyutlarıyla ele almış, kuşaklar arasındaki ilişki, aidiyet, İslam, yaşam planları, etnik ve etnikleştirme konularında araştırma yapmış bilim insanlarıyız. Son yıllarda Almanya’da uluslararası düzeyde hem nicel hem nitel açıdan değer taşıyan göçmen araştırmaları yapıldı. Teorik çerçeve ve anket sonuçlarıyla ilgili farklılıklarımız olmakla birlikte araştırmalarımızın sonuçları şaşılacak derecede birbirine benziyor.

Bunlar, Necla Kelek’in de  bilimsel verilere dayanarak souçlara vardığı zamanlardakine dayanıyor: ikinci kuşak Müslüman göçmenler, İslamı ailelerinin ve çoğunluk toplumunun reaksiyonlarından farklı bir şekilde yorumluyorlar. Bu, kişiye göre değişen yorumlamayı, ataerkil ve gerici olarak genelleştirmek ve mahkum etmek mümkün değil. Ancak, bunu söylemekle zorla evlendirme ve namus cinayetlerinin varlığını ve bunlara karşı mücadele edilmesinin zorunlu olduğunu reddetmiyoruz.

Bu konuda mücadele bilindiği gibi yasalarla yapılır ve bu yasalar da var. Görücü usulüyle evlenme ise menşey ülke ile göç edilen ülke arasındaki ‚evlilik pazarları’ndan oluşuyor. Bu tür pazarların yok olması gerektiği düşüncesindeyiz. Ancak bunlarla mücadele edebilmek için ortaya çıkma nedenlerinin bilinmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu tür ‚evlilik pazarları’, Avrupa’nın yasal yollarla göçü engelleme politikasının sonuçlarıdır. Eğer yasal olanakları kalmamışsa göç etmek isteyenler bu tür boşluklardan yararlanacaklardır. Bu, ahlaki değil politik bir problemdir. İşte bu nedenle böylesi gelişmeleri batılı medeniyetin karşıtı olarak gösterilen İslam’a dayandırmak hiç bir açıdan bilimsel değildir. İçişleri eski bakanının Necla Kelek’in kitabını tanıtması, Kelek’in bu ‚yüksek ciddi araştırması’ nedeniyle Geschwister Scholl Ödülü’nü alması, Federal Göç ve Mülteciler Dairesi’nin itibarlı bir danışmanı olması, ciddi araştırmalar yerine böylesi ciddiyetsiz kaynakları esas alan bakanlıklar, medya ve yerel yönetimlerin belli bir bölümü açısından uzman olarak görülmesi gibi gelişmeler bizi ürkütüyor. Kamuoyunda bilimsel araştırmaları hiçe sayarak sürdürülen tartışma İslam ve göçmenlerle ilgili önyargıları pekiştirmekle kalmıyor, göç ve göçmenlerle ilgili konulara da sınırlandırmalar getiriyor. Kamuoyu Müslüman azınlıkla uğraştırılıyor. Kimse günlük yaşamdaki ayrımcılık, ‚diğer Almanlar’ın yaşam planları ve Müslüman olmayan göçmenlerin eğitim alanındaki problemleri üzerine konuşmuyor. Şimdilerde birçok eyalette öğrencilerin yüzde 40’ı göç kökenli ailelerden geliyor. Göç toplumunun geleceğinin biçimlendirilmesi için akılcı tartışmaların yapılmasının tam zamanı. Ancak bu tartışmalar ‚bulvar edebiyatı’ temel alınarak değil akılcı yollarla elde edilen bilgiler temelinde sürdürülmek zorundadır

İmzacılar: Liane Aiwanger, Prof. Dr. Georg Auernheimer, Hayrettin Ayd›n M.A., Prof. Dr. Sigrid Baringhorst, Dipl.Päd. Sonja Bandorski, Dipl.-Sozialarbeiterin Isabel Basterra, Prof. Dr. Johannes Bastian, Robin Bauer, Prof. Dr. Ursula Boos-Nünning, Prof. Dr. Christoph Butterwegge, Ibrahim Cindark, Prof. Dr. Helene Decke-Cornill, Dr. Christoph Fantini, Schahrzad Farrokhzad, Prof. Dr. Hannelore Faulstich-Wieland, Prof. Dr. Helena Flam, Dr. Sara Fürstenau, Prof. Dr. Klaus F. Geiger, Prof. Dr. Ingrid Gogolin, Heike Mónika Greschke, Dr. Ursula Günther, Dr. Encarnation Gutierrez Rodriguez, Dr. Maria Hallitzky, Prof. Dr. Franz Hamburger, Prof. Dr. Gudrun Hentges, Prof. Dr. Leonie Herwartz-Emden, Prof. Dr. Havva Engin, Dipl.-Päd. Matthias Hofmann, Dr. Merle Hummrich, Dr. phil. Dipl.-Päd. Telse A. Iwers-Stelljes, Dr. Margarete Jäger, Prof. Dr. Siegfried Jäger, Prof. Dr. Barbara John, Elli Jonuz, Dipl.-Psych. Birsen Kahraman, Prof. Dr. Annita Kalpaka, Serhat Karakayal›, Prof. Dr. Gritt Klinkhammer, Christoph Kodron, Dr. Annette Kracht, Dipl.-Psych. Angela Kühner, Dr. Susanne Lang, Dr. Rosa Maria Jiménez Laux, PD Dr. Rudolf Leiprecht, Prof. Dr. Ingrid Lohmann, PD Dr. Helma Lutz, Dipl.-Soz. Melanie Mahabat Bahar, PD Dr. Paul Mecheril, Dipl.-Päd. Claus Melter, Dipl.-Päd. Stephan Münte-Goussar, Prof. Dr. Ursula Neumann, Dr. Heike Niedrig, Dr. Ulrike Ofner, Mag. Dr. Nikola Orning, Dipl.-Psych. Berrin Özlem Otyakmaz, Prof. Dr. Karl-Josef Pazzini, Dr. Matthias Proske, Dr. Regina Römhild, Prof. Dr. Hans-Joachim Roth, Dr. Rosemarie Sackmann, Jörn Schadendorf, Dipl.-Päd. Anne Schondelmayer, Inga Schwarz, Uschi Sorg, Dr. U¤ur Tekin, Prof. Dr. Dietrich Thränhardt, Dr. Anja Weiß, PD Dr. Erol Yıldız, Çi¤dem Yoksulabakan.

2. Şubat 2006

, ,