Aramızda Kalmasın

Dilâra Gürcü’nün Doğan Kitap’tan çıkan “Aramızda Kalmasın/Kadınlığın Mahremiyet Atlası“ tanıtımında, „bize önemsiz olduğu söylenen; özel ve mahrem kalması dayatılan ama gündelik yaşantımızı, hayatta var olma biçimimizi bire bir etkileyen konuları yazdım. Kadınların kendi aralarında dertleştikleri, sır gibi konuştukları mevzuları yazdım. Altın günlerinde, kuaför salonlarında, kız arkadaşlara yatılı kalmaya gidilen gecelerde, kahve sohbetlerinde, kız kıza çıkılan gecelerde, WhatsApp gruplarında konuşulan konuları; kulaktan kulağa fısıldanan bilgileri yazdım.“ diyor. Dilara“ya o fısıldananları, cesareti ve motivasyonunu daha doğrusu kitaptan yola çıkarak merak ettiklerimizi sorduk. Kitapta ilüstrasyonlar Çiğdem Yalırsu’ya, kitabın editörlüğü ise Aslı Güneş’e ait.

© Pauline Makoveitchoux

Pelin Şener

Kadınlığın mahremiyet atlasını çıkarmanla başlayalım söze. Nasıl bir çabaydı bu. Motivasyonu ne oldu? Çok cesaret gerektirmiyor muydu? Bu süreçte düşündüklerinle karşılaştıkların arasında çok fark var mıydı?

Dilâra Gürcü: Kitabı ilk yazmaya başladığımda açıkçası kadınlığın mahremiyet atlasını çıkarmayı düşünmemiştim. Türkiye’de kadın hareketi ile ilgilenen ama teorik bilgiden de uzak genç bir kesim var. Açıkçası yeni jenerasyonda bunu anlayabiliyorum; kadın çalışmaları kitapları arasında kaybolmaktansa bilgiye hızlıca internet üzerinden ulaşmak istiyoruz. Ben kitapta feminist teorinin pratiğe nasıl döküldüğünü detaylıca anlatmak istemiştim ama bunun ne kadar kapsamlı olduğunu yazarken fark edebildim anca. Bir de yazdıkça genelde tabu ya da mahrem diyebileceğimiz anılar çıktı hep. Ben de bunlara odaklanmaya başladım. Ben 2013’ten beri makale yazıyorum farklı mecralarda. Bazı makaleler zorlasa da genelde aklımdakileri toparlayıp belli bir şablonla rahatlıkla makaleye aktarabilen biriyim. Kitap böyle olmadı. Hızlıca akan yerler vardı tabii ama bazı bölümlerde çok zorlandım, kendimle yüzleştiğim, kendimden şüpheye düştüğüm yerler oldu. Bunlar sürecin parçasıymış, yazarken öğrendim ben.

Neden aramızda kalmasın? Hem kitabın başlığına hem de içeriğine atfen…

Kitapta değindiğim konular yüzyıllardır özel olarak konumlandırılmış konular. Kamusal alanda konuşulması ayıp olan, günah olan, utanmamız gerektiği söylenen konular. Halbuki biz bunları kendi aramızda hep konuşuyoruz ve aslında hepsinin politik değeri var. Bunları kamusal alana taşımazsak, kapalı kapılar ardında kalmaya devam edecekler. Bu nedenle anlatmaya, konuşmaya devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Kadınların ciddi dertlerinden biri de el âlem. Kitapta da bu konu ele alınıyor. Nasıl başedeceğiz?

El âlem herkes olabilir. Sadece dışarıda olan, yabancı olanlardan bahsetmiyorum ben el âlemi ele alırken. Aile, akrabalar, arkadaşlar, komşular, eğitim gördüğümüz ya da çalıştığımız yerdeki insanlar. Toplumsal kalıp yargıları üzerimize dayatmaya çalışan kadın, erkek herkes el âlem örgütüne dahil bence. Ben nasıl başediyorum? Böyle insanları kan bağım olsa bile, kaç yıllık arkadaşım olsa bile hayatımda tutmuyorum. Ekonomik özgürlüğünü kazanmanın çok değerli olduğunu düşünüyorum. Maddi olarak bağımsızsanız hayatınızı size ne iyi geliyorsa ona göre yeniden inşa etmek daha kolay. Ama biliyorum ki bu herkes için olası değil. Gerek koşullardan gerekse de psikolojik bağlardan ötürü.

Aşktan da cinsellikten de bahsediyorsun kitapta. Önemsediğim başlıklardan biri de aşkta eşitlik başlığı. Sahi nedir aşkta eşitlik?

Sizi kendiyle eşit gören, saygı duyan, sizi kendine ait biri gibi değil, bir birey olarak gören kişilerle yaşanabilecek bir duygu bence aşk. Kadınlar olarak yüzyıllardır eşit bir sistemde yaşamadığımız için haliyle bu durum beraberliklerimizi de etkiliyor. Öğrendiğimiz toplumsal cinsiyet rollerini ilişkilerde tekrar edebiliyoruz. Bize değer vermeyen, eksik hissettiren, birçok anlamda zarar veren insanlarla ilişki yaşayabiliyoruz. Buna da tutku diyoruz, oysa bu tutku değil. Bu insanlarla yaşanan aşkın bize acıdan başka kattığı bir şey yok. Bana göre ilişkilerde birlikte büyümek, birlikte güçlenmek gerek. Karşı tarafa incinebilir yerlerinizi açacak, oralardan zarar görmek yerine beraber onaracak kadar güvenebilmelisiniz bence. Eğer aşkta eşitlikten bahsediyorsak, ortak yaşama ait tüm işgücünü ki buna duygusal yükler de dair beraber paylaşmak önemli.

Annelik meselesine ve annelikle ilgili kutsal görevlerimize değinmek istiyorum. Annelik kurumsal bir kimlik değil mi aynı zamanda? Dönemin ihtiyaçlarına göre yeniden yeniden şekillenen, kendi doğallığı içinde değil de dayatılan şekillerde yaşamak zorunda olduğumuz. Böyle yapmayınca da önce kendi vicdanımızla sonra el âlemle hesaplaştığımız.

Kesinlikle öyle! Annelik doğal bir varoluş biçimi değil, bir kimlik. Annelik kimliği zamanın koşullarına, trendlerine, yaşanılan yerin coğrafyasına, kültürüne göre şekil değiştiriyor. Afrika’da yaşayan bir kadın çocuk doğurduğunda ondan beklenenler, Çin’de yaşayan bir kadının anne olduğunda beklenenlerden apayrı! Tek kalıp bir annelik formu yok ama nedense herkesin bir annenin nasıl olması gerektiği konusunda fikri ve dayatmaları var. Bu dayatmalar yeryüzüne yeni gelmiş, kendine bakmaktan, korumaktan aciz bir canlının mesuliyetiyle de alakalı biraz. Ama bu mesuliyet nedense sadece annede oluyor. Kadınlar bilinçli ya da bilinçsizce bu sorumluluğu sırtlanıyor, gerek politik düzenlemelerin eksikliği, gerekse de toplumsal baskılar yüzünden bu görevi taşımakta zorlanıyorlar. Oysa o çocuk bir tek onu doğuran kadının sorumluluğunda değil! Modern toplumlara baktığımızda eskiden ev işleriyle ilgilenen, çalışmayan, evde çocuk bakan anne makul olandı. Şimdiyse hem çalışacak, hem ev işleriyle ilgilenecek, hem çocuğuna bakacak, hem yogasını yapacak, hem çocuğunu organik besleyecek… Sorumluluklar arttı ama kadınları bu konuda destekleyen politikalar arttı mı? Toplumsal bilinç değişti mi? Bence bu konuda genel olarak hâlâ çok gerideyiz.

Kitap tabularla bir hesaplaşma da içeriyor. Bunu ne ölçüde yapabiliyoruz. Bu hesaplaşma o kadar kolay mı? Bu hesaplaşmanın önünde bile tabular yok mu?

Elbette var, her tabu yıkılırken arkasında bir başka tabuyla karşıkarşıya kalıyoruz. İçinde yaşadığımız sistem de yardımcı olmuyor açıkçası. Genelde insanlar tabuları yıkmaktansa onlara göre yaşamayı, normları kabul edip kendi değer yargıları gibiymiş gibi görmeyi tercih ediyorlar. Öylesi daha kolay değil mi?

Tabuları yıkmak cesaret gerektiren bir eylem. Dışlanmayı, öteki olmayı, yalnız kalmayı göze almak gerek. Kısacası bedel ödeten bir yanı var tabularla hesaplaşmanın. Hiç bitmeyen, hep süregelen yorucu bir mücadele. Ama kendi fikirlerine göre, tabulardan bağımsız bir yaşam sürmenin özgürleştirici tarafını unutmamak lâzım. Bence o özgürlük, ödenen bedele değiyor.

Beden politikaları, şiddet, kadın sağlığıve cinselliği gibi birçok temaya samimice ve cesaretle değiniyorsun. Kendi yaşadıklarından da bahsediyorsun. Bu geniş yelpazenin ortak paydası cesaret ve farkındalık yaratma diyebilir miyiz? Dolayısıyla da kitabın temel meselesinin kadınların sorunlarını, yaşadıklarını ve mücadelesini daha geniş bir kesime ulaştırma, dahil etme ve aramızda kalmasın çabası olduğunu söyleyebilir miyiz?

Evet söyleyebiliriz. Az önce de dediğim gibi tabularıyı kırmak için cesaret gerekiyor. Ben kendi hayatımı inşa ederken bu cesarete dayadım hep sırtımı. Ama kitaplaştırmak bambaşka bir durum. Size özel olduğu söylenini kamuya açıyorsunuz çünkü. En mahrem, kırılgan, özgüveninizin en hassas olduğu yerlerden kamusal alanda bahsetmek gerçekten zor. Ben bunu yaparak, bilhassa kendimden örnekleri aktararak kadınlara bir alan açmak istedim. İlk yapan değilim elbette, bu konular batı coğrafyasında 1960’lardan beri kamulaştırılmaya çalışılıyor. Normlarıdeğiştirmek zaman alıyor. Ne kadar çok kadın aramızda kalmasın derse, o kadar hızlıi lerleyeceğiz. 

Kitapla ilgili toplantılar düzenledin. Okurlar nasıl alımlamış kitabı, sana yansıyanlar neydi?

Genelde karşılıklı sohbet ediyormuşuz gibi bir dili var, deneyimleri dinlemenin iyileştirici bir etkisi oldu diyorlar. Bunu başarabilmiş olduğum için çok mutluyum. Buyurgan, bu kesin böyledir diyerek genelleme yapan bir dilden uzak durmaya çalıştım. Hepimizin deneyimi farklı, bu öznel deneyimlerin politik düzlemde önemini anlatmak istedim. Toplantılar çok verimli geçiyor, bir nevi terapi seansı gibi oluyor. Gelen kadınlar deneyimlerini aktarıyorlar. Yaşadıklarımızı başkalarının da yaşamış olduğunu görmek, yalnız değiliz hissini pekiştiriyor. 

Kitap Künyesi: Doğan Kitap ISBN: 978-605-09-5969-7 Sayfa Sayısı: 328 Yayın Tarihi: Mart 2019

Kaynak: Kadın/Frau Sayı 38

 

@dilâragürcü

, ,