DELİRMENİN SINIRINDAKİ KADINLAR, OPERAYA FEMİNİST BİR YAKLAŞIM

Zehra İpşiroğlu

IMG_6394

Köln Operası’nda İnsan Sesi ve Mavi Sakal’ın Şatosu

 

Kadın erkek ilişkileri üstüne çok çarpıcı iki kısa opera: Poulenc’in bestelediği Jean Cocteau’nun kaleme aldığı “İnsan Sesi” ve Bartok’un bestelediği Balazs’ın yazdığı “Mavi Sakal” eril bir dünyada delirme noktasına gelen kadınların öykülerini anlatıyor.

“İnsan Sesi” bir ilişkinin bittiği noktada başlıyor, “Mavi Sakal” başladığı noktada; “İnsan Sesi” çaresizliği anlatıyor, “Mavi Sakal”umut ve aşkla başlayan duyguların bir karabasanın içinde yok olup gidişini…”İnsan Sesi” gerçekçi bir öykü, “Mavi Sakal” ise edebiyat ve tiyatro tarihinde çeşitli yazarların ve sanatçıların farklı biçimlerde ele aldıkları bir masal.

1959’da sahnelenen “İnsan Sesi”ni ve 1918’de sahnelenen “Mavi Sakal”ı kadının eril dünyadaki halleri üstüne iki çarpıcı deneme olarak değerlendirebiliriz. Bu açıdan Bernd Mottl’un yönetiminde Köln operasının bu iki oyunu bir araya getirmesi, bizleri toplumsal cinsiyet üzerine yoğun bir düşünme sürecinin içine çekiyor.

İlk sahne “İnsan Sesi”: Uçsuz bucaksız bir ormanda bir kadın sevgilisiyle telefonla konuşuyor. Sözlerinden, duraklamalarından, uzun suskunluk anlarından, hüznünden hiç duymadığımız ve görmediğimiz erkeğin neler söylediğini tahmin edebiliyoruz. Telefon ikide bir de kesiliyor, kadın çaresizlik içinde ağlıyor, rica ediyor, yalvarıyor, güçlü olacağını, her tür acıya dayanacağını söylüyor telefon onun sevgilisiyle olan son bağı gibi. Sevgilisini kendine acındırarak etkilemek istiyor, ona kızmadığını, küsmediğini, onu suçlamadığını, sadece ama sadece onu çok sevdiğini yineleyip duruyor. Bölük pörçük konuşmalarından kadının çaresizlik içinde kendini öldürmek istediğini ama başaramadığını anlıyoruz. Finalde elinde kürekle bir mezar kazması ve toprağın üstüne yatıp kalması ise ölümü çağrıştırıyor. İzlediğimiz umutsuz bir aşkın bitip tükettiği, kısaca zehirlediği bir kadın…Poulenc’in yer yer modern cazı andıran müziği bu tükenmişliği sözün de ötesine taşıyor. Öte yandan ormanı sergileyen sahne tasarımı yalnız kalmak, yolunu yitirmek, ormanda kaybolmak gibi çağırışımlar uyandırarak kadının iç dünyasındaki fırtınalara gönderme yapıyor.

“İnsan Sesi” sadece kısa bir anı, bitmiş bir ilişkiyi, tükenmişliği ve ölümü çağrıştırırken, ikinci sahnedeki “Mavi Sakal’ın Şatosu” yeni başlayan ve ölümle sonuçlanan tehlikeli bir ilişkiyi süreç içinde gündeme getiriyor. Judith aşkı uğruna kendini yok eden edilgin kadının tersine, aşk ve sevgisinin yapıcı gücüne inanan etkin kadını gündeme getiriyor.

Mavi Sakal’ın şatosu karanlık bir yatak odası, perdeler sımsıkı kapalı, karanlık duvarlar, kurşuni rengin egemen olduğu iç kapayıcı eski eşyalar. Pembe geceliğiyle karanlığı içinde loş bir ışığı çağrıştıran Judith perdeleri ve pencereleri açarak içeriyi temiz havayla doldurmak istiyor ama Mavi Sakal izin vermiyor. Judith eğer bu şatoda onunla birlikte yaşayacaksa onun kurallarına uymak zorunda.

Mavi Sakal tıpkı bu şato gibi soğuk, karanlık ve gizemli. Yalnız ve ulaşılmaz bir adam… Ama Judith Mavi Sakal’ın tüm uyarılarına rağmen   tek tek kapıları açarak şatodaki gizleri keşfettiğinde Mavi Sakal’ı yalnızlığından kurtaracağına ve şatoya ışık ve aydınlık getireceğine yürekten inanıyor. Şatonun bir bir açılan kapıları simgesel olarak Mavi Sakal’ın iç dünyasına gönderme yapıyor. Judith’i yönlendiren sevgisi, merakı, naifliği, belki de kendine olan aşırı güveni . Judith açtığı her kapıda yeni bir şok yaşadığı halde pes etmiyor. İlk üç odada şiddeti, kanı ve silahları keşfediyor, dördüncü ve beşinci kapı açıldığında gördüğü bahçede kan lekeleri onu dehşete düşürüyor. Son kapıları açmak istediğinde Mavi Sakal’ın insanın kanını donduran hırıltılar ve seslerle onu engellemeye çalıştığını görüyoruz. Ama dönüşü olmayan bir yolda ilerleyen Judith   önce göz yaşlarından oluşan bir göle açılan bir odaya giriyor. En sonunda da Mavi Sakal’ın geçmişinde yaşamına girmiş diğer kadınları sakladığı odayı gördüğü anda, bütün sırlar ortaya dökülüyor. Böylece Judith de yaşama hakkını yitirerek Mavi Sakal’ın ölü kadınlar koleksiyonunun bir parçasına dönüşüyor.

Ancak finalde Mavi Sakal’la Judith’i yatakta uyurken görüyoruz. Gördüğü kabusun etkisiyle dehşet içinde uykudan uyanan Judith korkuyla Mavi Sakal’a sarılmak istediğinde, Mavi Sakal sırtını çevirip uyumasına devam ediyor. Mutlu son mu? Hayır sadece mutsuz bir ilişkiyi gösteren bir karabasan.

Her iki operanın konusunda ortak olan erkek kadın ilişkilerindeki yıkıcılık. Poulenc’in operasındaki kadın bu yıkıcılığın kurbanı olarak gösterilirken, Bartok’un operasında kendi içindeki yapıcı gizilgüce inanarak, sevgisine sahip çıkan güçlü bir kadın gösteriliyor. Ancak her açtığı kapı Judith’i adım adım kaçınılmaz sona doğru götürüyor. Mavi Sakal’ın eril dünyası öylesine kanlı ve şiddet dolu ki Judith’in ona ulaşması olanaksız. Mavi Sakal’a gelince yalnız bir adam, her ne kadar sevgi ve aşk özlemi içinde olsa da, şiddet ve yıkıcılık onun kişiliğinin oluşturuyor. Kendini ancak yıkıcılıkla var edebiliyor.

Yenilgi her iki kadının da ortak yazgısı. Poulenc’in operası kadının yaralanmışlığını gösteren bir iç monolog olarak gelişirken, Bartok’un operası kadın ve erkek arasında geçen ve kadını giderek yok etmeye sürükleyen çıkışsız bir diyaloğu gösteriyor. Müzik, sahne tasarımı, oyunculuğun içiçe geçtiği hem çok duygulandırıcı hem de düşündürücü   bir sahneleme…

Konuya eril açıdan baktığımızda erkeği kendini acındırarak (Poulenc) ya da kendine aşırı güvenerek (Bartok) ele geçirmek isteyen baskın kadın motifi ortaya çıkıyor. Feminist açıdan baktığımızda erkeğin dünyasına zorla girmek isteyen, onun üstünde egemenlik kuran kadın motifinin erkeklerin ezeli korkularını gündeme getirdiğini söyleyebiliriz.Gücü her ne pahasına olursa olsun elinde tutmak isteyen erkeğin yaşamında böyle bir kadına yer vermeyeceği açık. Nitekim Poulenc’de operanın bir iç monolog olarak gelişmesi, erkeğin sesinin bile duyulmaması, terkedilmişliği somutlaştırıyor, Bartok’da kadın tek tek kapıları açarak, yani tabuları kırarak zorla erkeği ele geçirmek istiyor ki, bunu da yaşamıyla ödüyor. Kuralları koyan her zaman erkektir, çünkü kadının erkek dünyasına girmeye ve bu dünyayı değiştirmeye hakkı yoktur, çünkü eril güç ve iktidar böyle bir dayatmayı kabul edemez. Oysa Judith’in istediği ve aradığı sevgidir sadece, karanlıktan çıkıştır, ışık ve aydınlıktır.

Bartok’ta   opera librettosunun masalın orijinalinin tersine eril bir dünyaya eleştirel bir yaklaşım getirdiği söylenebilir. Orijinal masalda Mavi Sakal’ın şatosuna gelen çocuksu bir genç kadın merakına yenilerek gizli odaları tek tek açar, bu da onun felaketine neden olur. Masalda merakın kötü bir şey olduğu iletisiyle genç kadına bir ders verilirken, Mavi Sakal’ın şiddeti hiç sorgulanmaz. Bartok’da ise Mavi Sakal’ın mutlak yıkıcılığı ön plandadır. Sevgisinin gücüne güvenen Judith ise korkusuzca kapıları açarken yapıcılığın kazanacağına inanır. Dinleyici (izleyici) Judith’le özdeleşerek Mavi Sakal’ın yıkıcı dünyasının derinlerine iniyor. Bu sahnelemede ustaca bir alaylamayla her şeyin bir rüya olduğunu gösteren sürpriz final ise baskı ve şiddetin egemen olduğu eril bir dünyanın yarattığı korkulara gönderme yapıyor.

Öte yandan Poulenc’de Cocteau’nun librettosunun kadını kendini yok edecek kadar ileri giden bir kurban olarak göstermesi, operanın duygusal yoğunluğu, sahne yorumunda feminist yaklaşımı daha ilk anda büyük oranda engelliyor. Nitekim   Poulenc Cocteau’nun otobiyografik bir yanı olan bu çok dokunaklı öyküsünü neredeyse bir trans halinde bestelediğini yazıyor notlarında. Belki sahnelemede Cocteau’nun metnine ironik bir yaklaşımla, yani kadınla özdeşleşmeyi engelleyen bir mesafenin kurulmasıyla bu sorun büyük ölçüde çözümlenebilirdi. Sözgelimi finalde kadının kürekle mezar kazma sahnesinin onu böylesine tüketen bir ilişkiyi bitirme geçmişini noktalama gibi farklı çağırışımlara yol açması düşünülebilir.

Sonuçta kadın erkek ilişkilerinin yıkıcılığı üstüne birbirini tamamlayan çok etkileyici ve düşündürücü iki opera izledim. Her ikisinin de belki de en belirgin özelliğinin yeni sahne yorumlarına yol açabilecek bir gizilgücü taşımaları.
Kadın/Frau dergisi 31. sayı

 

,