Cesaret ve kurnazlıkla

Faşizme karşı direnişte Avrupalı kadınları anlatan bir kitap: 

Cesaret ve kurnazlıkla

Florence Hervé (Hg.) Mit Mut und List Europäische Frauen im Widerstand gegen Faschismus und Krieg Neue Kleine Bibliothek 283 Paperback, 294 Seiten, mit 32 s/w-Abb. Erschienen im März 2020 ISBN 978-3-89438-724-2

Semra Çelik

8 Mayıs 2020, Almanya’nın faşizmden kurtuluşunun 75. yıldönümüydü. Almanya’da hala teslimiyet günü, yenilgi günü olarak tanımlayan bu güne uzun ve zorlu direnişlerle varıldı. Direniş öykülerinde ve medyatik anılarda çoğunlukla erkeklerden söz edilse de  direnişe Avrupa’nın değişik ülkelerinden çok sayıda kadın katıldı. Tanınmış kadın hakları savunucusu, kadın tarihi araştırmacısı ve Germanist Florence Hervé, 1933-1945 yılları arasındaki politik direnişin kadın yüzünü ortaya koyan „Mit Mut und List / Cesaret ve kurnazlıkla“ adlı bir antoloji yayınladı. Antolojide bilim insanları ve gazetecilerden oluşan bir ekip aracılığıyla 20 Avrupa ülkesinden 75 kadının hayatı ve mücadelesi sunuldu.

Kadınların direnişe giden yolu birbirinden farklıydı. Çoğu kadın zaten öğrenci ya da gençlik örgütlerinde aktifti. Örneğin Johanna Kirchner, 14 yaşında İşçi Gençlik içindeydi, Doris Maase 18 yaşında Kızıl Üniversiteliler Grubu’nda aktifti. Marianne Baum, Kızıl Şahin/Rote Falken  örgütünde 18 çocuk grubunun yöneticisiydi. İtalyan Teresa Noce, sosyalist bir gençlik grubunun kurucusuydu, Yugoslav Neda Bozinoviç öğrenci ve kadın hareketinin aktivistiydi. Yine Yugoslav Lisa Fittko izciydi. Bu kadınların ortak özelliği çevrelerindeki haksızlığa karşı sessiz kalamamalarıydı. Bazıları Yunan Maria Beikou veya Fransız Adélaïde Hautval gibi tıp alanında çalışırken, İsviçreli Gertrude Duby-Blom, Polonyalı Irena Sendler veya Alman Greta Kuckhoff gibi diğerleri de değişik yollarla direnişe katıldılar.

Kadınlar dernekleri, ilişkileri, arkadaşları, benzer düşünen insanlar ya da eşleri aracılığıyla aktif direnişin yolunu buldular. Nazi diktatörlüğüne karşı yürüttükleri faaliyetler,  motivasyonları ve pratik uygulamaları da farklı farklıydı. İşgal altındaki ülkelerde bu, işgalciden kurtulma mücadelesiydi, işgal altında olmayan ülkelerde ise zulme uğrayanların korunması, saklanması, kaçırılması şeklindeydi. Siyasi örgütlü kadınlar kadar Hristiyan ve hümanist kadınlar da direndi. Geleneksel toplumsal cinsiyet rollerini kırdılar ve kendi belirledikleri yoldan yürüdüler. 

Bazıları kendilerini gizledi: Belçikalı Sarah Goldberg akşamları „Rote Kapelle/Kızıl Orkestra“ için bir radyo operatörü olarak aktifti, gün boyunca moda alanında çalıştı. Fransız Lucie Aubrac, yoldaşları için irtibat ajanı, kızı ve dış dünya için anne ve lise öğretmeniydi. Norveçli Astrid Løken gizlice üniversitenin karanlık odasında mikrofilmler üretti ama böcek araştırmacısı olarak çalıştı. Birçok kadın ise kendini gizlemeden direnişe katıldı. Ursula Goetze, kovuşturmaya uğrayanlar için bağış topladı ve yasak radyo istasyonlarını dinledi, Belçikalı Yvonne Jospa, zulüm gören ebeveynlerin çocukları için saklanma yerleri temin ediyordu. Bazıları siyasi eğitim görevini üstlendi, bazıları yasadışı broşürler dağıttı ve birçoğu muhalif veya ‚ötekilerin‘ Nazi rejiminin zulmünden kaçmasına yardım etti: Bu onlar için çok doğaldı. 

İşgal altında olmayan ülkelerden kadınlar da direndi. İsveçli Amelie Posse gizli bir tartışma kulübünün kurucularındandı, İsviçreli yazar Mentona Moser „Rote Hilfe/Kızıl Yardım“ da çalıştı, vatandaşı Regina Kägi-Fuchsmann işçi ve mültecilerin çocukları için tatiller düzenledi.

Özgür ve adil bir dünya için mücadele bu kadınların yaşamlarında vazgeçilmezdi. Yaptıkları işin tehlikesinin farkında olarak direndiler ve çoğu öldürüldü. Faşist terör rejiminden kurtulanlar, mücadelelerine devam etti. Siyasi veya toplumsal alanlarda, kadın hakları ve barış için kampanya yürüttüler,ırkçılık, savaş ve ayrımcılığa karşı seslerini yükselttiler.

 

Kod adı Rainer: Direnişte silahlı bir kadın Madeleine Riffaud: 

 19 yaşında bir kadın işgalci bir Nazi subayını Paris’te, gün ışığında vurdu. “Öldürmek korkunç bir şey, düşmanı öldürmek de korkunç ama zorunluydu.” diye anlattı yaptıklarını daha sonra. Bir öğretmen ailesinden gelen Riffaud, erken dönemde Direniş’e/ Résistance’a katılmıştı. Haziran 1940’ta, 16 yaşında, Alman ordusundan milyonlarca insanın kaçışını yaşadı.  Büyükanne ve büyükbabası ile koşarken Amiens tren istasyonunda bir Alman subayı tarafından yere çarpıldı. “Burnu tozdayken” karar verdi: “Bizi uzun süre aşağılamayacaksınız!”

1942’nin başlarında, komünist öğrenci grubunda Resistance/ Direniş’e katıldı. Bir ebelik okulunun öğrencisi ve irtibat ajanı olarak ikili bir hayat sürdürüyordu. Şubat 1944’te, göçmen partizan grubu “Manouchian” ın 23 üyesi işkence gördü ve idam edildi. Riffaud’un cevabı açıktı: Komünist parti tarafından kurulan “gönüllü partizanlar” FTP içinde silahlı mücadeleye katıldı. Haziran 1944’te Oradour katliamı meydana geldi, köyde SS tarafından 642 kişi vuruldu ve kundaklandı. 20 Temmuz’da yoldaşları“ Picpus ”öldürüldü. 19 yaşındaki biri için “bu çok fazlaydı”. İntikam zamanı gelmişti. En sevdiği şair Rilke’den esinlenerek aldığı Rainer kod adıyla bir Alman subayını herkesin gözü önünde kurşunladı. 

5 Ağustos’ta kurşuna dizilmesi gerekiyordu.Tekrar cezaevine atıldı, dövülerek ve elektrikle işkence gördü. Gün boyu sandalyeye bağlandı, üzerinde değişik işkence metodları denendi ama bir kelime bile söylemedi. 15 Ağustos’ta Ravensbrück’e sürülmek üzere yola çıkarıldı. 19 Ağustos’ta, tutsak değişimi sırasında serbest bırakıldı. Hastanede 36 saat “dinlendikten” sonra tekrar silahlı direniş hareketine katıldı. Bir tankta partizanlara komuta etti, kaçan Nazi askerlerini durdurmayı ve Place de la République kışlalarını fethetmeyi başardı.

,