Kovala korkularını ve korkunu da korkudan

Vatansızlığın sancısı ömrü boyunca yakasını, yaşamını, yüreğini bırakmamış Mascha Kaléko’nun şiirleri, Hayriye Yerlikaya-Manzel’in başarılı çevirisiyle ilk kez Türkçe diline kazandırıldı. Hayriye Yerlikaya-Manzel şiirlerini Türkçe diline kazandırmak en büyük hayallerinden biri olan Mascha Kaléko’nun yaşamı ve  şiirleri ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

Tasarım: Hayriye Yerlikaya Manzel

Mascha Kaléko kimdir, biraz bahseder misin bize?

Hayriye Yerlikaya- Manzel: Mascha, çok özel bir şairdir. Kadın ve musevi olduğundan, hak ettiği üne hiçbir zaman kavuşamamıştır ne yazık ki. Dizelerindeki sadelikle okuyucuları şiirleriyle adeta büyüleyen bir şairdir. 

Ve nihayet bırakabildiğimde seni düşünmeyi,

Etrafımdaki nesneler konuşuyor sadece seni.’

Hayatı boyunca hep bir aidiyet ve memleket eksikliği hissetmiş, gönlünü altın 20’li yıllarının sanat kokan Berlin’ine vermiş ve 2. Dünya Savaşından çok kısa süre önce Berlin’i terk etmek zorunda kalmış. Gittiği sürgünlerde, New York’ta, daha sonra da Kudüs’te hep Berlin’i özlemiş. 

Bin sene önce ben,

Dünyanın birçok yerini gezdim.

Güzeldi yaban, ancak yedek. 

Hasretimin adı: Savigny Meydanı!’

Hayatıyla ilgili bilgi verir misin:

1907’de günümüz Polonya’sında ‘Golda Malka Aufken’ adıyla doğmuş, 1. Dünya Savaşı nedeniyle 1914 yılında ailesiyle Frankfurt’a kaçmış. Rus babasını göz altına almışlar, Mascha 11 yaşındayken babası serbest bırakılmış, savaş sona ermiş ve aile tekrar birleşmiş. O tarihe kadar evli olmayan çift evlenmiş. Babası ona mascha engel adını vermiş. Ailesiyle ardından Berlin’ e yerleşmiş. Mascha, Berlin’de ailesiyle yaşarken okulu bitirmiş ve sonra bir ofiste çalışmaya başlamış. 

Sekiz saat boyunca sözleşmeli bir çalışanım 

Ve düşük maaşlı bir görev yapmaktayım. 

Akşamları bazen bir şiir yazarım. 

Bir bunumuz eksikti der babacım. 

Güzel havalarda bir parça geziyorum 

Kurşun kalemle, renkli dünya haritasını, 

Sessiz yağmurlu günlerde ancak bekliyorum, 

Çokça sözü edilen mutluluğu yakalamayı. 

Erken yaşta ilk eşi akademisyen Saul Aaron Kaléko ile tanışmış ve evlenmiş. Böylece Kaléko soyadını almış. Fakat bu evlilikte aradığı mutluluğu bulamamış.  

Önce şiir dergilerinde, daha sonra haftalık gazetelerde şiirleri basılmaya başlamış. Hayatın bir çok konularını ele alan şiirleri Berlin halkının gönlünü anında fethetmiş. O sıralar edebiyat ve sanat dünyasının büyük isimlerinin takıldığı ünlü ‘Romanisches Cafe’ adlı kafeye takılıyormuş Mascha da. Heinrich Heine, Erich Kästner, Bertolt Brecht, Else Laske-Schüller, Kurt Tucholsky ve bir çok başka edebiyatçının da vakit geçirdiği bu kafede tahmin ediyorum ki çok keyifli vakitler geçirmiş. Büyük edebiyatçıların beğenisini kazanmış Mascha, muzip ve karizmatik tavırlarıyla. Ayrıca aynı yıllarda Berlin’de yaşayan Sebahattin Ali de gidiyormuş bu kafeye. Aklımda ikisinin karşılaştıklarını hayal ediyorum…:)

Sonra 1933’te ilk şiir kitabı ünlü Rowohlt yayın evi tarafından yayımlanmış. Ancak kısa süre sonra, 1935’te Nazi hükümeti tarafından yasaklanmış kitapları.

Mascha, Saul Aaron Kaléko ile evli olduğu sırada asıl büyük aşkı olacak koro şefi Chemjo Vinaver ile tanışmış, onunla bir ilişkiye başlamış, ondan bir çocuk doğurmuş. Bu sırada Almanya’daki durumların Nazi hükümeti nedeniyle gittikçe zorlaştığı için son anda eski eşinin itirazlarına rağmen Kaléko‘dan boşanmış, Vinaver ile evlenmiş ve 18 aylık çocuklarıyla birlikte Almanya’yı New York’a giden bir gemiye binerek terk etmiş. Bilinmesizliklerine doğru yola çıktığındaki hislerini: 

Hiçbir dostumuz yok bu dünyada.

Bir tek tanrı. Bizimle kovdular onu’

satırlarıyla dile getirmiş. 

Künye
Mascha Kaléko
Kovala korkularını ve korkunu da korkudan
Çeviren: Hayriye Yerlikaya- Manzel
Pikaresk Yayınevi
107 Sayfa

1955’te ilk defa tekrar Almanya’ya geldiğinde o çok özlediği ve uğruna şiirler yazdığı Berlin’i bulamamış. 

Ve herkes Berlin’i nasıl bulduğumu soruyor. Nasıl mı buluyorum?  Ah, hâlâ arıyorum!’

Tekrar kitapları basılmaya başlamış, tekrar üne kavuşmuş, fakat daha önce sevdiği ortamı bir daha bulamamış.

1968’de çok sevdiği biricik oğlunu, ani yakalandığı bir hastalık neticesinde 32 yaşındayken kaybetmiş. Dünyası yıkılmış. Acısını, her zaman yaptığı gibi, suskunluğa dökmüş:

,Sana saf suskunluktan bir anıt dikeceğim.’

Beş yıl sonra sevgili eşi Chemjo Vinaveri’de kaybedince hayata tutunacak birşeyi kalmamış:

,Bugün 7 Haziran olduğu için,

Bütün gün sarı güllerini bekledim.

…. 

Doğum günüm artık yok benim…’

1975’de mide kanseri nedeniyle tedavi olduğu bir Zürih hastanesinde hayata veda etmiş.

Ölümünden bir kaç ay önce son Berlin seyahatinde tamamlamış olduğu son şiirini (,Bleibtreu, sokağın adı’) yazmış. Bu şiirde, Berlin’i terk etmeden önce yaşadığı son evin yakınlarına bile gelmenin onu 40 sene sonra dahi ne kadar acıttığından bahsetmiş.

Ne kadar acılarla dolu bir hayat!

Evet, çok fazla acıyla, sürgünle ve terklerle dolu bir hayat. Fakat Mascha sihirli bir biçimde acıyı bile yalın, hafif bir dilde anlatabiliyor.

Ve altını çizmek isterim ki, Mascha acıların kurbanı bir kimliğe bürünmemiş, o çünkü bundan çok daha fazlasıymış: muzip, zeki, kendisi ve hayat hakkında espriler yapabilen, çok iyi bir gözlemci aynı zamanda. 

Allah’ım bizi gut’tan koru!

…..

Şöminede küçük bir ateş 

de verebilirsin bana,

Gölgeli bulutlar geçtiğinde.

Ve ayaz çöktüğünde;

Bunun yanı sıra,

Melankoliye baş kaldırabilmem 

ve seçmemem için kaçmayı:

Yan odada bir çocuk, 

kitaplı pipolu erkeği.’

Bu yüzden de çok seviyorum onu. Zeksâsı, espiri anlayışı, kendini ti’ye alabilmesi yüzünden. En çok da, yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen hiçbir zaman mucizelere inanmayı bırakmamış olduğu için. 

Aklını kullan ve mucizelere tutun’ der mesela. 

Ve en sevdiğim dizesi de: ‘Ne mutlu ki bana, ne güzelliklere, ne de mucizelere neredeyse hiç alışmadım’ dır.  

Peki nereden geldi bu Mascha Kaléko merakın? Çok tanınan bir şair değil kendisi.

Aslında çok özel bir yere dokunuyor bu soru: Eşimle bir uluslararası insan hakları yaz kongresinde yeni tanıştığımda, günün programı sonunda sahilde elinde bir Mascha Kaléko kitabı ile yatarken buldum onu. Ne okuduğunu sorduğumda, Mascha Kaléko dedi, ben de ‘tanımıyorum bu şairi, bir şiirini okusana’ dedim. Bir şiirini okudu, çok etkilendim. Hem eşimden, hem şairden! Sonra şairi araştırmaya başladım, Mascha’yla ve eşimle bir nevi aynı zaman diliminde tanışmaya başladık yani. Şairi sevdikçe, bu şairi okuyan eşimi de daha fazla sevmeye başladım. O gün bugündür, aşığımdır, -ikisine!:)

,En güzel şiirim mi? Yazmadım,

En derin derinliklerden çıkmıştır, sustum onu.‘

Bu yazı Kadın’Frau 53. sayısından alınmıştır.

, ,