#KızKardeşlerimizeMektuplar – 6

Sımsıkı kucaklıyorum seni canım kardeşim,

Ne uzun zaman olmuş mektup yazmayalı. Hikayemi paylaşacağım için mutluyum. Paylaşalım ki her hikayeden biraz daha güçlenerek çıkalım.

İnsanın kararlarını kendinin vermesi kadar özgür bir şey yoktur herhalde. Bedeli ne olursa olsun. Bu güne kadar  hayatımla ilgili tüm kararları başkaları verdi. Öyle çok uzağa gitmeye gerek yok. Öncesinde annem, babam sonrasında da kocam…  Bundan büyük şiddet düşünemiyorum. Bir adım ilerisi zaten o insanı öldürmek olur. Ben manevi anlamda ölümü yaşadım diyebilirim. Bir insan kendi hayatını değil de başkasının hayatını yaşıyorsa bunun adı başka ne olabilir ki?

Henüz on beş yaşındaydım. Ortaokul sonlarıydı. Çocukluktan ergenliğe yeni geçmiştim. Okul çıkışı sınıf arkadaşımla birlikte eve doğru yürüyorduk. Annem bizi gördü. O benim için bir arkadaştı. Ailem içinse bir erkek. O gün evde kıyamet koptu. Ne için dayak yediğimi anlamaya çalışıyordum. Bağırtılar, küfürler arasında hangi çocuk mantıklı düşünebilir? Sadece çok korktuğu hatırlıyorum. Ertesi gün okula göndermediler. Tamam anlamıştım. Erkeklerle konuşmayacak, onlarla arkadaşlık etmeyecektim. Ama okula göndermemek de neyin nesiydi? Cezam bitmemişti anlaşılan. O gün odamdan hiç çıkmadım. Küçük Lord kitabını bitirdim. Çok etkilenmiştim. Uzanmış okuduklarımı aklımdan geçiriyordum ki bir anda telaşla yatağımdan fırladım. ‚Küçük Lord‘… Aman Allahım… Şimdi bir de bu kitabı görürlerse, işte o zaman yanardım. Kitabı diğer kitapların arkasına sakladım. Kütüphanemden „Küçük Kadınlar“ romanını çıkartıp masanın üzerine koydum. Annem odama geldi ve bana elimi yüzümü yıkayıp temiz bir şeyler giymemi söyledi. Bu zamansız istek karşısında ‚neden‘ diye soramadım. Benden istenileni yaptım. O akşam hiç tanımadığımız bir adam elinde hediyelerle bizi ziyarete geldi. Sonrası malum. Annem „Bu adamla evleneceksin“ dedi. İnanmak istemedim. „Bu adam çok yaşlı. Neredeyse babam kadar.“ Dediğimde beni ikna etmeye çalıştı. Adam çok zenginmiş. Beni Almanya’ya götürecekmiş. Erkek kardeşlerimi de oraya aldıracakmış. Hayatımız kurtulacakmış…“ Eğer şimdi ‚hayır‘ demezsem bir daha asla şansım olamayacağını anladım. „Hayır, istemiyorum“ dedim. „Ben okulumu bitireceğim.“ Beni ikna edemeyince annem daha da hırslandı.  Tavana bir ip attı.“ Eğer evlenmezsen kendimi asarım. Ölümüme sen sebep olursun.“ Korktum. Çok korktum. Sustum.

Ardından yaşımı büyültüp nikah kıyıldı! Yani bana kıydılar. Almanya‘ya gelince sonradan öğrendim ki, adam anneme iki altın bilezik almış ve abimle erkek kardeşimi de Almanya‘ya alacağına söz vermiş.

Kabus dolu günler böyle başladı. Korkudan sabaha kadar uyku yoktu bana. Adam beni sürekli kolluyor ve birlikte olmaya zorluyordu.  Ben kaçıyordum ve kendimi korumaya çalışıyordum. Ama nereye kadar?

Bir gece uykuya yenik düştüğüm bir anda adamı üzerimde buldum. Bana zorla sahip oldu!

Bu evlilikten iki kızım oldu. Kocamın arkadaş çevresinden insanlarla tanıştım. Onlar arasında karısı benim gibi  Türkiye‘den gelenler vardı. Oradaki kadınların teşvikiyle Almanca dil kursuna başladım. Ardından  bir meslek eğitimi veren bir projede ‚Yuva Eğiticisi‘ meslek eğitimini aldım. Koşullar benim için hiç kolay değildi. İki çocuk, evin tüm sorumluluğu ve okul! Kendimi bazen robot gibi hissediyordum. Eşimle de sorunlar hiç bitmiyordu. Kıskançlık, hesap sormalar ve şiddet!

Kararımı vermiştim: Okulu bitirince hemen işe girip kendimi ve kızlarımı bu evden kurtaracaktım. Bu düşünce beni çok motive ediyordu.

Kocamın kıskançlıklarından bıkmıştım. Nasıl davranacağımı bilemez olmuştum. Dayakların şiddeti gittikçe artıyordu. Ayrılmak istediğimi söyleyince ‚ben hem severim, hem döverim- ayrılmam‘ diyordu.

Ama bir gün‚ sevilmek de, dövülmek de istemiyorum‘ dedim!

Onun evde olmadığı bir anda kızlarımı da alıp evi terkettim. Bir süre bir kadın arkadaşımda kaldım. Sonra ev bulup oraya yerleştim. 10 yıl kadar süren kabus böylece bitti. Şimdi kızlarım büyüdü. İkisi de üniversiteye gidiyorlar. Arasıra babalarıyla da görüşüyorlar.

Ben sadece bana verilen rolleri en iyi şekilde yapmaya çalışan biriydim. Ama şimdi hayatımın yönünü kendim çizeceğim. Benim en değerli varlığım olan kızlarım için güzel bir gelecek hazırlamak en büyük amacım!  Evet, kızlarım! Bu kararı verirken en büyük etken onlar oldu. Evde her gün şiddet görerek büyümektense, babalarından uzak büyümeleri daha iyi olacaktı. O kızlara şiddet uygulamıyordu, fakat bana yaptıklarını kızlar görüyor, duyuyor ve etkileniyorlardı.

Eşimden ayrıldığıma hiç bir zaman pişman olmadım. Tersine kendinle gurur duyuyorum! Güçlükleri aşabildim ve kızlarıma huzurlıu bir ev ortamı sağladım. Evliliğim sürseydi, belki de onlar bu kadar başarılı olamazlardı…

Benim tek istediğim şey, huzurlu bir hayat yaşamaktı. Buna da artık sahibim. Peki yalnızca bunun için böylesine büyük bir bedel ödemek gerekiyor muydu? Benim hayatıma karar verenler beni öldürmüştü, ben şimdi kendi kararlarımla yeniden hayata döndüm. Bazen dışarı atıyorum kendimi. İçime temiz havayı çekiyorum. Öyle bir çekiyorum ki ‚oh be yaşıyorum‘ diyorum.

‘oh be yaşıyoruz!’ canım kardeşim.