Berlin-GKB’den “Kız Kardeşlerimize Açık Mektup”

25 Kasım—Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Uluslararası Günü kapsamında, Berlin-Göçmen Kadınlar Birliği, kız kardeşlerine mektup yazdı.

Ataerkil toplumun, neoliberal ekonominin ve ırkçı ayrımcılığın kadınlar üzerindeki etkilerini anlatarak, kadına yönelik ev içi, fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik ve dijital şiddeti görünür kılıyoruz. Şiddet ve şiddetle mücadele deneyimlerimizin söze gelmesi ve yazıya dökülmesi, kız kardeşlik bağlarımızı güçlendiriyor. Bu bağlamda, 14 ve 21 Kasım tarihlerinde, DaMigra’nın desteğiyle hazırlanan online yazı atölyesinde bir araya gelen kadınlar, kadına yönelik şiddetle mücadele hikâyelerini yazıya döktüler.

Atölye çalışması, ilk gün, DaMigra-Proje Sorumlusu Elif Çiğdem Artan’ın İstanbul Sözleşmesi ve Sözleşmede Tanımlanan Kadına Yönelik Şiddet Türleri üzerine yaptığı sunumla başladı. Sunumun ardından yapılan tartışmada kadınlar, kadına yönelik şiddet denilince akla ilk fiziksel şiddetin geldiğini, ancak ekonomik, psikolojik ya da ev içi cinsel şiddetin yeteri kadar konuşulmadığından bahsettiler. Atölye yürütücüsü Doç. Dr. Zerrin Akdenizli’nin yazmak üzerine yaptığı sunumla devam eden atölye çalışmasında, kadınlar mektuplarında anlatmak istedikleri hikâyeleri paylaştılar. Atölye çalışması, hikâyelerin, kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında nasıl ele alınabileceğine dair birlikte yapılan tartışmanın ardından sona erdi.

İki atölye çalışması arasında kadınlar, yoğun bir emekle, hikâyelerinin ilk taslaklarını yazdılar. Doç. Dr. Zerrin Akdenizli’nin editörlüğünde yeniden düzenlenen bu taslaklar, ikinci atölye çalışmasında, yüksek sesle okunarak yayına hazırlık için yapılacak düzeltiler birlikte tartışıldı.

Berlin-Göçmen Kadınlar Birliği online yazı atölyesi katılımcılarının yazdığı mektuplar, www.migrantinnen.net adresinde yayında. Mektupları elden ele uzatalım lütfen.

Atölye Çalışması Katılımcıları:
Aysun Çiçek
Figen Yıldız
Kudret Büyükyurt
Leman Togar
Ayşe Harman
Leyla Liyrem
Mehtap Çallı
Suna Erden
Ayşe Çiçek
Nesli Kavi
Memduha Yağlı
Tülay Karataş
Zeynep Devetaş

Atölye Çalışması Değerlendirme Yazıları

Memduha Yağlı

Yazmaya başlamak en zor iş. Önemli olan kafanda ne yazmak istediğinin olması. Hangi cümle ile başlayacağın da bir başka sorun. Bir kaç denemeden sonra bir ara
veriyorsun belki, cümle tam kesinleşsin diye. Sonra hoşuna giden bir cümle ortaya çıkınca, koyuluyorsun yazmaya.

Atölye çalışmasında hepimize bir teslim tarihi verildi. Galiba metinler 5 gün içinde yazılıp gönderilecekti ve ben en son günün gecesi gönderdim. Düşünme payım uzun sürdü. Son güne kadar ne yazacağıma bir türlü karar veremedim.

Bu düşünme dönemimde iki arkadaşa da yardım ettim, Onlarınkisi kolay gözüküyordu. Meğer bitirince herkesinki öyle gözüküyormuş. Arkada yatan zorluklar görünmüyormuş.

Yazı atölyesini yöneten Zerrin hocamızın tecrübeli olması gene de işimizi kolaylaştırdı. Öyle ki bir hafta içinde nerdeyse hepimiz mektup yazıp birbirimize okuyabildik. Çok farklı ama birbirinden güzel ve değerli yazılar çıktı ortaya.

Toplumumuzdaki kadına ayrılan hayat şartları çok farklı. Hele hele Almanya’da göçmen sayılan kişiler söz konusuysa.

Konumuzun kadına yönelik şiddet olması, işimizi kolaylaştırdı desem yalan olmaz. Çünkü yaşadığımız toplumda, hangi ülkede olursa olsun, kadına karşı şiddeti yasalar ve ataerkil toplumun geleneksel alışkanlıları destekliyor. Hatta körüklüyor da denilebilir. Çağ ne kadar ilerlese ve endüstri çağından sanal çağa geçsek de sistem ataerkil olduğu müdetçe, güçlü zayıf bulduğu kişiye şiddet uygulayabilecek. Bir hak dengesizliği var. Haksız olan ya toplumsal ya da ekonomik gücüyle sonunda hak sahibi olabiliyor.

Atölye çalışmasının sonunda “Ben niye yazamayayım?” düşüncesine vardım. Gördüğümü, yaşadığımı, kaleme alabilirim. Neden olmasın değil mi?

Sizlerin de denemenizi diliyorum ve umuyorum.
Bizim yapamayacağımız hiç bir şey yok.
Kolay gelsin.

 

Kudret Büyükyurt

Yazı atölyesine büyük bir merakla katıldım. Biraz da korku vardı içimde, çünkü hiç tecrübem yoktu. İlk toplantıyı kaçırdım,vazgeçmek üzereyken Zerrin hocamızla telefonla konuşmak bana cesaret verdi ve başladım küçükken yaşadığım bır anıyı yazmaya. Yazmadan önce gözümün önünde canlandırdım. Yazarken zorlanmadım. Hikâyemi grupta okurken heyacanlandım ve duygulandım. Sanki içimde kapalı kalmış bır oda havalandı, odanın icinde çiçekler açtı. Arkadaşların hikâyelerini dinlerken de duygulandım. O hikâyelerdeki havalanmamış odaları hissettim. Yalnız olmadığımı gördüm. Herkese çok teşekkür ederim.

Zerrin Akdenizli

Herkesin anlatacak bir hikayesi vardır. Bu hikayeleri anlatırken gelişi güzel sıralarız cümlelerimizi. Biri bir soru sorduğunda heyecanı artırmak için daha da iştahlanarak anlatmaya başlarız. O anda hangi duygumuz daha yoğunsa hikayenin o tarafını köpürtürüz. Üzgün müyüz, başımıza geleni daha da trajik hale sokarız. Bakarız ki karşımızdakinin ilgisi azalıyor; hemen merakını uyandıracak kısmı öne çekeriz. Yazmak öyle mi ya? Okuyucunun o andaki tepkisini gözleyemezsiniz. Yazdığınız hikayeyle baş başa kalan okur artık hikayeyi kendi çağrışım alanları, bilinci, duygu ve düşünceleri doğrultusunda yeniden şekillendirir. Eğer hikayenizin istediğiniz kanalda akmasını ve varacağı yere ulaşmasını istiyorsanız neyi, nasıl yazacağınız önemli hale gelir ki bu da deneyimi ve biriktirmiş olmayı beraberinde getirir. Yazı atölyesine başladığımızda her herkesin anlatacak pek çok hikayesi vardı. Bu hikayeleri paylaşma isteği yazma eyleminin en önemli motivasyonlarından biri oldu. İş neyin nasıl yazılacağına geldiğinde yazdıklarından yola çıkarak somut örneklerle yazma eyleminin kurallarının anlaşılır olmasına çalıştım. Pratikten teoriye doğru izlediğim bu yolda daha aşılacak çok uzun mesafe var. Bu mesafeyi kısaltmak ancak eğitimle mümkün olabilir elbette. Ve tabii yazmak yazmak ve yeniden yazmakla… Onlar tüm istek ve inançlarıyla hazırlar. Bundan sonra onları daha zorlu bir yol bekliyor. Çünkü bir kere yazmaya alıştı mı insan bir daha asla bırakamıyor.