Kadınların seçme ve seçilme haklarının 100. Yılında

Eşitlik için, Politik katılım hakkı için Dışlanmaya ve ayrımcılığa karşı

Mücadeleye devam!

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününü bu yıl da coşkuyla kutlayacağız.

Çünkü, 8 Mart, Rosa Luxemburglardan, Clara Zetkinlerden aldığımız mirasın, dünyanın her yerindeki kadınların yüzyıllardır süren mücadelesinin, örgütlüğünün, isyanının ve dayanışmasının günüdür. Emeğimize, bedenimize, aklımıza baskı yapan, el koyan ve sömüren erkek egemen akıla, devlete, iktidar ve sermayeye karşı, yıllardır sürdürdüğümüz eşitlik ve özgürlük direnişinin ve mücadelesinin dünya üzerinde tek ses olarak dile geldiği gündür 8 Mart…

Seçme ve Seçilme Hakkının 100, Yılında

Bu nedenle her yıl olduğu gibi, bu yıl da fabrikalarımızdan, evlerimizden, kampüslerimizden, okullarımızdan, mahallelerimizden ve yaşamın tüm alanlarından çıkıp, mücadeleyi bir adım daha ileri taşımak için Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde taleplerimizi dile getireceğiz. Bu yıl 8 Mart’ın ayrı bir önemi daha var: Almanya’da kadınların seçme ve seçilme hakkının 100. yılını da kutluyoruz. Bu kazanımın, bu hakkın önemi ile 8 Mart’ı bir kez daha coşkuyla kutluyor, bu hakkı almak için direnen, mücadele eden kadınları da saygıyla anıyoruz.

Ama ne yazık ki, hala erkeklerin karar verdiği bir parlamentonun ve bu ataerkil karar vermenin bir de ırkçılık ile birleştiği acı bir noktadayız. Gerek yerel ve genel seçimlerde AfD partisinin cinsiyetçi ve ırkçı söylemleri ile aldığı oy oranı, gerekse parlamentoda yer alan kadın ve göçmenlerin sayısı bize hala mücadelenin bitmediğini hatırlatmakta. Kadınların seçme ve seçilme hakkının 100. Yılında göçmen kadınlar olarak hala bu haktan yararlanamıyoruz. Göçmen kadınlar olarak seçme ve seçilme hakkı ve vatandaşlığa geçiş kriterlerinin, yaşam merkezini Almanya olarak belirleyen herkese koşulsuz verilmesi şeklinde değiştirilmesini istiyoruz.

Daha iyi yaşam ve çalışma koşulları için

Göçmen kadınların önemli ve başka bir mücadele alanı ise çalışma şartlarının ve istihdam olanaklarının iyileştirilmesi ve düzenlenmesidir. İstatistikler düşük ücretli işlerde, mini iş denilen yarı/esnek zamanlı ve güvencesiz işlerde çalışanların kadınlar ve çoğunlukla göçmen kadınlar olduğunu gösteriyor. Çocuk ve yaşlı bakımının ve ev işlerinin de geleneksel roller nedeniyle kadınların görevi olarak görülmesi kadınların yükünü iyice arttırıyor. Kadınlar aynı işi yapsalar dahi erkeklere göre yüzde 21 daha az ücret alıyor. Aynı zamanda vergi sisteminde evlilere getirilen muafiyet sınırının yüksek olması, kadını birey olarak değil de eş olarak değerlendiren vergilendirme sisteminin sonuçları da kadınların bu tarz işlerde çalışmasına ya da iş piyasasına aktif olarak katılamamasına neden oluyor. Bunun önemli bir sonucu da yaşlılıkta ortaya çıkan yoksulluk oluyor. Geçtiğimiz yılın kasım ayından itibaren metal ve elektro iş kollarında iyi çalışma koşulları, çalışma sürelerinin aile yaşamı ile uyumlu hale getirilmesi, ücret zammı ve işe geri dönenlere tam gün çalışma hakkı talepleri ile sürdürülen mücadeleye tanık olduk. Çalışma koşullarının düzelmesi, eşit işe eşit ücret ve toplumsal eşitlik için kadınların mücadelesi sürüyor.

İstisnasız uygulansın!

2016 ve 2017 kadın hareketinin ve mücadalesinin dile geldiği ve kadın mücadelesinin güç kazandığı yıllar oldu. Polonya’daki kürtajın tamamen yasaklanmasını öngören yasa tasarısına karşı düzenlenen „Kara Pazartesi“ eylemleri, Fransa ve İzlanda’da „ücret eşitsizliğine“ yönelik düzenlenen eylemler, Arjantin’de kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerine yönelik düzenlenen eylemler, Trump’ın seçilmesinden önce ve sonra ABD’de başlayıp dünyaya yayılan „Kadın Yürüyüşleri“, İran’daki kadınların başörtüsüz eylemleri ve Hollywood ünlü yapımcısı Wallstein’in yıllardır yapmış olduğu kadınlara yönelik cinsel tacizin ve şiddetin dile gelmesi ile dünyadaki kadınların nasıl cinsel tacize ve saldırıya uğradığını dile getiren #metoo eylemi bunlardan bazılarıydı.

Tüm bu eylemler kadın hareketinin nasıl büyüdüğünü, güçlendiğini ama aynı zamanda hala mücadele edilecek ve direnilecek bir çok alanın olduğunu gösteriyor bize. Örneğin, kadına karşı şiddetin önlenmesini hedefleyen, uluslararası İstanbul Sözleşmesi 1 Şubat 2018 itibarıyla Almanya’da da yürürlüğe girdi. Almanya, sözleşmeye koyduğu çekinceler ile sözleşmeyle gelen korunmayı şiddetten etkilenen göçmen kadınlar ve mülteci kadınlar için kısıtladı. Göçmen Kadınlar Birliği olarak, bu sözleşmenin oturum iznine bağlı olmaksızın istisnasız Almanya’da şiddet gören tüm kadınlar için uygulanmasını talep ediyoruz.

Barış için, haklarımız için

Türkiye hükümetinin Afrin’e yapmış olduğu müdahale barışın önemini bir kez daha vurguluyor. Savaş, en çok kadınları ve çocukları etkilemektedir. Bu nedenle barış için kadınların dayanışması önemlidir. Barış için, “savaşlara hayır” demek için, şiddetin her türlüsüne ve cinsiyetlendirilmiş şiddete “dur” demek için sokaklara dökülüp sesimizi duyuracağımız gündür 8 Mart. Eşit işe eşit ücret dediğimiz, iltica hakkının insan hakkı olduğunu hatırlattığımız, barış için haykırdığımız 8 Mart‘ta, yaşamın her alanındaki cinsiyet eşitsizliğine karşı çıkmak, politik yaşama aktif katılmak, her türlü ayrımcılığa ve ırkçılığa dur demek için birleşiyoruz, dayanışıyoruz, güçleniyoruz ve mücadeleye devam ediyoruz.

Sen de katıl bize, sesimize ses ver

8 Mart_Layout

, ,