#‎KomisyonuTanımıyoruz‬!

İşte ‘milli ve yerli’ kadın hakları!

Boşanmaların Araştırılması Komisyonu, hazırladığı 476 sayfalık raporla fikrini de zikrini de ortaya koydu.

52023
Sevda KARACA

14 Ocak 2016’da kurulan, öncesinde neye hizmet edeceğine ilişkin büyük tartışmalar yaşanan Boşanmaların Araştırılması Komisyonu, hazırladığı 476 sayfalık raporla fikrini de zikrini de ortaya koydu. Komisyonda çoğunluk olan AKP’li üyelerin hazırladığı rapor, kadın ve çocuk haklarının kırıntısını bile bırakmamaya niyetli bir anlayışla, tartışmalı bir çok düzenleme öneriyor.

Çocukların tecavüzcüleriyle evlendirilmesi, çocuk evliliğinin teşviki, şiddete karşı korunma hakkının sınırlandırılması, boşanmanın zorlaştırılması, nafaka ve mal paylaşımı haklarının yok edilmesi, aile danışmanlığının dini temele oturtulması gibi tartışmalı öneriler içeren rapora, Komisyon üyesi CHP’li ve HDP’li vekiller şerh koyarken, MHP’den henüz ses çıkmadı.

Raporun bütününde, kadın ve çocukların haklarına yönelik tüm yasal düzenlemelerin “elden geçirilmesini” talep eden bir anlayış var. Üstelik “elden geçirelim” dedikleri düzenlemeler, iktidarın her fırsatta “kadınlara kendi dönemlerinde sağlamakla övündükleri” yasal düzenlemeler. Öneriler hayata geçerse, kadınların 100 yıllık hak mücadelesinin yasal kazanımlarının kökü kazınabilir. Şeriat hukukunda bile yeri olan “miras ve nafaka hakkının”, “kadının çocuk üzerindeki velayet hakkının” erkeğin lehine yok edildiği öneriler, Erdoğan kıstaslı ‘Türk Tipi Kadın Hakları’nın kadınlara ne vaat ettiğinin de göstergesi. İktidarın “Kadın-erkek eşit değildir” sözünün ardından “Eşitlik adı altında kadın her türlü sömürü ve istismara açık hale getirildi” söylemiyle yükselttiği saldırı çıtası, kadınların en basit ekonomik ve sosyal haklarının çıtasını dünyanın en geri ülkesinin altına çekiyor.

ÖNERİLERİN HİÇBİRİ YENİ DEĞİL

Bu rapora adım adım geldik. Hiçbir öneri bir anda akıllarına gelmedi. Bugün tartıştığımız her bir öneri farklı zamanlarda, farklı bağlamlarda toplumun “huzuruna” çıkarıldı, kimi zaman yönetmeliklerle, kimi zaman yasal olmayan uygulamalarla, çoğu zaman “ben yaptım oldu”larla…

* Haziran 2014’te TCK paketi içine sessiz sedasız sokuşturulan “hadım cezası”.
* Daha bir yıl önce çocuk ve kadın tecavüzcülerinin gizli bir afla serbest bırakıldığı Türk Ceza Kanunu değişikliği, çocuk istismarına ‘çocuğa cinsel taciz’ denerek iki ay gibi komik cezalar getirilmesi…
* Taciz, tecavüz olaylarında belki de eldeki tek delil olan Adli Tıptan alınacak psikolojik rapor zorunluluğunu kaldırarak tacizci ve tecavüzcülerin beraat etmelerini sağlama adımı…

* Tüm illerde kadın danışma merkezleri, sığınaklar ve cinsel şiddet merkezleri açılması gerekirken he yerde pıtrak gibi Aile İrşat Büroları, Aile Danışma Merkezleri kurulması…

* Anayasa Mahkemesi’nin resmi nikah kıymadan dini nikah kıyan imamlara ve çiftlere ceza verilmesini gerektiren maddeyi kaldırması, böylece hiçbir yasal zorla karşı karşıya gelmeden, rahatça kadınlar ve kız çocukları ile birlikte olup, canı sıkılınca da “boşol” diyebilecek erkeklere cesaret vermesi, çok eşliliğin önünün açılması…

* Kadına yönelik şiddetin araştırılması komisyonunun AKP’li üyelerinin “mahallenin akil insanının sorunların çözümünde devreye girmesinin Türk kültüründe yeri olduğunu” söylemesi.
* AKP’li vekilin “6284 sayılı yasa kadınların kocalarını evden atıp sevgililerini eve almalarına yarıyor, erkekleri mağdur ediyor” sözleri…

* Polis raporlarında koruma talep eden kadınların bazılarının ‘Benim koruma kararım var’ diyerek, ekip otolarını taksi gibi kullanmak istediklerinden şikayetlenilmesi…

* Adalet Bakanlığı’nın cinsel taciz ve çocuk istismarı suçlarında faille mağdurun aynı masaya oturtulup uzlaştırılmasını öngören yeni yasa taslağı…

Çok açık; saldırı sistematik. Peki ya mücadele? Bu sistematik saldırı karşısında bütün parçaları birleştirebilen, esasında “eşitlik” ve “var olma” hakkımıza sahip çıkan topyekun bir mücadele ne kadar başarılabildi? Kadın hareketinin sorusu da bu…

AKP’NİN ‘İKNA ODALARI’ HER YERDE!

Rapor boyunca evlilik birliğinin sürmesi, yaşanan sorunlar konusunda devletin kurumlarıyla sorunları çözme iradesi hep Diyanet İşleri’nin “önemli” katkılarıyla açıklanıyor. Aile danışmanlığının en temel eksikliğinin “dini hizmetler” olduğu vurgulanıyor.

Uygulamada olan Aile ve Dinî Rehberlik Bürolarına yapılan başvurular yeterli görülmüyor. “Bu bürolarda kişisel bilgi tutulamadığı için takip yapılamıyor, ah bir takip yapılabilse ne de güzel çözecekler sorunları” vurgusuyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na “elinizde verisi bulunan ihtiyaç sahiplerini buralara yönlendirin” deniliyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın hazırladığı Aile Eğitim Programına “ailede dinî değerler” eğitimi konulması ve bu eğitimi de “kanaat önderi” kabul edilen din görevlilerinin vermesi isteniyor.

Aile danışmanlığı alanında çalışacak uzmanların “milli kültüre duyarlı” yetiştirilmesi talep ediliyor. Aile terapisi ve rehberlik hizmetleri verenlerin psikoloji, psikolojik danışmanlık, rehberlik, sosyal hizmet, çocuk gelişimi ve eğitimi, sosyoloji, hemşirelik, tıp, öğretmenlik alanları ile sınırlandırılmasına karşı çıkılan raporda, İlahiyat Fakültesi mezunlarının da aile danışmanı olarak görevlendirilmesi öneriliyor.

aklatmayacagizİLGİLİ STK’LAR GÖREVE!

Raporda dikkat çeken noktalardan biri de, aile içi ilişkilerde “ilgili” STK’ların sürekli göreve çağrılması. Aile danışma merkezlerinden medya takibine, eğitim kurumlarındaki değerler eğitiminden yerel yönetimlerin kadınlar için açtığı kurslara kadar her alanda “varlığı makbul” gösterilen bu “ilgili” STK’ların kimler olduğunu tahmin etmek güç değil. Ensar Vakfı’yla açığa çıkan türde vakıflar ve derneklerin çalışmaları gündelik hayatın her alanında, “toplumu yozlaştıran boşanma virüsünün panzehiri” olarak sunuluyor. “Toplumun yüksek yararı”, “çocuğun yüksek yararı” ifadeleriyle kadınların ve çocukların tüm hakları, iktidarın toplumu dizayn etmedeki yüksek yararına kurban ediliyor.

Rapor, kadınları ve çocukları şiddet ve istismar konusunda daha da yalnızlaştıracak, bu yalnızlaştırma ile giderek daha fazla iktidarın, iktidar yanlısı STK’ların insafına bırakacak bir “toplum mühendisliği”nin izlerini taşıyor.

Geçmişte başörtülü kadınların “ikna odalarına” alınmasını kendi iktidarlarına dayanak yapanlar, bugün bu önerilerle tüm kadınları iktidarın istediği, dizayn ettiği aile sınırlarına hapsetmek için eğitimden sağlığa, sosyal hizmet kurumlarından adliye saraylarına her yerde “ikna odaları” kuruyor. Bu ikna odalarının başına da din görevlilerini, kendilerine yakın vakıf ve derneklerin gönüllü olmaktan çıkarılıp “maaşlı devlet görevlileri” statüsüne taşınan görevlilerini getiriyor.

KOMİSYON TASLAK RAPORUNDA NE ÖNERİLİYOR?

Raporda çok sayıda kanunun değiştirilmesini gerektiren öneriler yer alıyor. Eşitlik İzleme Kadın Grubu EŞİTİZ’in rapor üzerine hazırladığı değerlendirmelere göre bu önerilerin öne çıkanları şöyle:

* Çocuklar tecavüzcüleriyle evlendirilecek: Raporda, çocukların cinsel istismarının “rızaya” dayalı olabileceği, ancak böyle de olsa suç olarak kalması gerektiği söylendikten sonra, tecavüzcünün tecavüz ettiği çocukla 5 yıl boyunca “sorunsuz” ve “başarılı” bir evlilik sürdürmesi halinde denetimli serbestlikten yararlanması öneriliyor.

Üstelik her iki tarafın da 15 yaşın altında olması durumunda çocuk istismarı, çocuk tecavüzü “şahsi cezasızlık” nedeni sayılıyor, yani suç olmaktan çıkarılıyor. Böylece ailelerin 15 yaş altı çocuklarını (şimdilik resmi nikahla olmasa bile) fiilen “evlendirmelerinin” yolu açılıyor.

Böylece, çocuk istismarı ile ilgili “Bir kereden bir şey olmaz” politikası yürüten AKP, hem eski Ceza Kanunu’nda yer alan çağdışı “tecavüzcüsüyle evlendirme” düzenlemesini geri getirmenin, hem de evlilik yaşını 15’in altına indirmenin adımlarını atıyor.

* ‘Hadım uygulaması başlasın’ talebi: Raporda cinsel saldırı, cinsel istismar ve reşit olmayanla cinsel ilişki suçlarında hadım uygulanması öneriliyor. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 108. maddesinde göre, mahpusun “tıbbi tedaviye” tabi tutulması ve “tedavi amaçlı” programlara katılması yönünde infaz hâkimi tarafından karar verilebiliyor. Komisyon, düzenleme ile ilgili yönetmelik çıkartılsın diyerek, hadım uygulanmasının önünü açmak istiyor. İdam, linç, koğuş infazı, hadım, kısas gibi bireysel ve toplumsal öç alma mekanizmaları meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

* Şiddete uğrayan, boşanmak isteyen kadına uzlaşma: Komisyon, açıkça, Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi’ne aykırı yasal düzenleme yapılmasını istiyor. İstanbul Sözleşmesi’ne göre boşanma davalarında ve şiddet başvurularında “uzlaştırma, arabulucuk” yöntemlerinin kullanılması yasak. Ayrıca boşanma ve kadına karşı şiddet “özel alan” kabul edilerek devletin sorumluluk alanı dışına çıkartılmaya çalışılıyor. Yargının müdahalesi azaltılırken, dinin müdahalesi artırılıyor.

* Karakolların kapısı kadınlara kapatılıyor: 6284 Sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası’nda “gecikmesinde sakınca bulunan haller”de kolluk güçlerinin koruma tedbiri alabileceği yazıyor. Rapor ise “gecikmesinde sakınca bulunan hal” tanımını daraltıyor. Kolluk güçlerinin koruma tedbiri alabilmesi için “mesai saatleri içinde mülki amir ve hakimin görevli olması, mesai saatleri dışında ve resmi tatil günlerinde kolluk amirinin görevli olması” önkoşulu getiriliyor. Yani, karakolların kapıları şiddete maruz kalan kadınlara kapatılıyor.

* Kadına koruma yok, şiddeti belgeleme zorunluluğu var: Komisyon, 6284 sayılı Kanun’a dayanılarak verilecek tüm tedbir kararlarında “delil veya belge” aranması ve yoksa tedbirin en fazla 15 gün için verilmesini öneriyor. Bu öneri, uzun zamandır pek çok kamu görevlisi tarafından dile getirilen “şiddete karşı kanun kadınlar tarafından kötüye kullanılıyor, erkekler mağdur oluyor” iddiasıyla temellendiriliyor.

* Kadın ‘aile mahremiyeti’ söylemiyle yalnızlaştırılıyor: Raporda, “aile mahremiyetinin korunması” bahanesiyle, aile hukukuna ilişkin tüm davalarda duruşmaların gizli yapılması öneriliyor. Bu öneri kabul edilirse, devletin kadın-erkek arasındaki eşitsiz ilişkinin yarattığı sorunlarda hiçbir sorumluluğunın olmadığı, kadınların yaşadığı şiddetin kapalı kapılar ardında “kişisel sorunlara” indirgendiği bir anlayış tesis edilmiş olacak. Bu davaları kapalı kapılar ardına saklama, kadın örgütlerini sürecin dışında bırakma, kadınları yalnızlaştırma ve zorunlu arabuluculuğa giden yolu açma yöntemidir.

* Nafaka hakkı tehdit altında: Rapor, kadınların nafaka hakkını evlilik süresiyle kısıtlıyor. Üstelik bunu da “kadınların haksız kazanç elde ettiği, erkeklerin mağdur olduğu” teziyle açıklıyor. Nafaka süresi bitince kadınlara ne olacak? Rapor, “kadınlara sosyal yardım, meslek edindirme, istihdam imkanları sağlansın” diyor. Bu öneri AKP’nin boşanmadan caydırma, kadınları sosyal yardımlara bağımlı hale getirme, aileyi ve toplumu bu yardımlarla şekillendirme politikalarının yansımasıdır.

* Mal paylaşımında kadına zırnık yok!: Komisyon nafaka ile yetinmemiş, yasal mal rejimi hakkının da gasbına girişmiş. Mal rejiminden faydalanmak için geriye dönük açılacak davalarda geçerli 10 yıllık zamanaşımı süresinin 1-2 yıla indirilmesini önermiş. Yani kadınlar 1-2 yıl içerisinde bu davayı açmazlarsa mal rejimine ilişkin haklarını kaybetmiş olacaklar.

Komisyon, kadınların evlilikleri boyunca emekleriyle katkıda bulundukları birikime de göz dikiyor. Eğer evlilik eşlerden birinin ölümü ile sona ererse, sağ kalan eş evlilikte edinilen mallarda sadece kendi miras payını alabilecek. Evlilik süresince edinilen malların geleneksel olarak erkekler üzerine kaydedildiğini hatırlarsak bu öneri, eşi ölen kadınların mal rejiminden kaynaklı yüzde 50 payını alamayacakları anlamına geliyor.

BU KOMİSYON NEDEN KURULDU, NE YAPTI?

Eşitlik İzleme Kadın Grubu, bu komisyonun, “AKP tarafından üretilen, Türkiye’de boşanmaların önü alınamaz bir sosyal yıkım olduğu algısını pekiştirsin ve bu bahaneyle kadınların yasal haklarının ortadan kaldırılmasına hizmet etsin” diye kurulduğunu düşünüyor.
Çalıştığı süre boyunca 20 toplantıda 70 kişinin görüşüne başvuran Komisyon, kadın ve çocuk hakları savunucuları yerine erkeklerin “mağduriyetlerini” dinlemeyi tercih etti. Örneğin, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Komisyon’da dinlenmeye “layık” görülen örgütlerden biri olmadı! Üstelik çağırılan az sayıdaki kadın hakları savunucusundan biri olan, EŞİTİZ üyesi Av. Hülya Gülbahar, AKP milletvekili Sait Yüce tarafından “Ben sana haddini bildirmeye çalışıyorum” denilerek kovulmaya çalışıldı. Sait Yüce, Çocuk Vakfı’ndan Mustafa Ruhi Şirin’e de “Kes sesini! Çık dışarı!” diye bağırarak mikrofon fırlattı.
Türkiye Boşanma Nedenleri Araştırması’nda, “şiddet kadınların başlıca boşanma sebeplerinden biridir” tespiti yapılmasına rağmen, komisyonda kadın ve çocuklara karşı şiddet görmezden gelindi. Kadın ve çocuklara karşı şiddet, 479 sayfalık rapor taslağında, bir alt başlık olarak sadece 1 sayfa yer bulabildi.

www.evrensel.net

,