Cinsiyet üzerinden yapılan toplumsal işbölümü geleneksel rolleri pekiştiriyor

IMG_7357IG Metall Merkez Yönetim Kurulu Sekreteri ve Göçmen Kadınlar Birliği Yönetim Kurulu üyesi İsaf Gün çalışma yaşamında kadınların yaşadıkları sorunlara dair sorularımızı yanıtladı.

Sendika üyeleriniz ve yönetimleriniz içindeki kadın oranı, üyelere yönelik ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

İsaf Gün: Almanya’daki yaklaşık 2,3 milyon kadın ve erkek işçi IG Metall sendikasına üye. Üyelerimizin yaklaşık yüzde 20’si kadın. IG Metall her zaman iş piyasasında gerçek bir şans eşitliğine ulaşılması için çaba verdi. Kadın politikalarına ilişkin taleplerimizden, çalışma yaşamıyla ilgisi bulunan en önemli üç konuyu şöyle sıralamam mümkün: −Gerçek anlamda bir ücret adaleti talep ediyoruz. −Çalışma yaşamı ile günlük yaşamın birbiriyle daha iyi bağdaştırılabilir olmasını istiyoruz. Hem kadınlar hem de erkekler açısından, iş ve yaşam daha iyi birbiriyle bağdaştırılabilir duruma getirilmek durumunda. −Meslek yaşamına girişte ve mesleki kariyer yapabilme açısından şans eşitliği istiyoruz. Bu yüzden şirketlerin yönetim ve denetleme kurullarında kadın kotası uygulanmasını istiyoruz. Sendika olarak da bu konudaki çalışmalara katkı sunuyoruz. 2011 yılında, şirket denetleme kurullarında sendika temsilcileri için ayrılmış üyeliklerin yüzde 30’unun kadınlara verilmesi için bir kota uygulama kararı aldık. Bu konularda işletmelerdeki çalışmalarımızı da yaygınlaştırıyoruz. Örneğin Mart ayını, kadınları ilgilendiren konu ve eylemlere, bunların tanıtılmasına ayırdık. Uluslararası Kadınlar Günü ve Equal Pay Day (Eşit işe eşit ücret eylem günü) bağlamında Almanya çapında çok sayıda aktivite yapıyoruz. Bugünlerde, kadın ve erkek işçilere seslenerek ücret adaleti, şans eşitliği ve iş ve yaşamın bağdaştırılabilirliği konularını ele alacağız.

İş hayatında ve dışında kadına şiddet var mı, nasıl, neler oluyor?

Almanya’da her dört kadından biri şiddet mağduru. Aile ortamı, kadınlar için en tehlikeli ortam. Ulusal ve uluslararası araştırmalar ayrıca, kadının işyerlerinde de yaygın olarak cinsel tacize uğradığını gösteriyor. Buna göre her iki kadından biri, en azından bir kez çalıştığı işyerinde cinsel taciz görmüş. İLO, dünya ekonomik krizi ve güvencesiz işlerin yaygınlaşmasına bağlı olarak, ayrımcılık tehlikesinin arttığına dikkat çekiyor. Bunun nedeni de; düşük ücretli işlerde çalışmayı kabul eden kadınların sayısının giderek artması. Bu işletmelerde kadına yönelik saldırılar artarken, kadınların kendilerini savunma olanakları giderek daralıyor. Araştırmaya göre, özellikle sağlık alanında şiddete maruz kalma riski, örneğin imalat sanayisine göre sekiz kat daha yüksek. Ancak tacize maruz kalan kadın hemşirelerin yüzde 70’inin suç duyurusunda bulunmadığı ifade ediliyor.

Kadınlar çalışma yaşamında ne tür sorunlar yaşıyorlar? Göçmen kadın işçiler diğer işçilere göre ne tür farklı sorunlar yaşıyorlar? Bu konuda ne tür örnekler aktarabilirsiniz?

Bugün Almanya’da kadınlar hala, erkeklere göre ortalama yüzde 22 daha düşük ücret alıyor. Düşük ücretli ve güvencesiz işlerden ortalamanın üstünde etkileniyorlar. Ayrıca yaşlılıkta yoksulluk da kadınları daha derin etkileyen bir sorun. Öte yandan kadınlar doğum yaptıktan sonra, yeterli çocuk bakımı hizmeti sunulmadığı için mini iş dediğimiz, haftalık çalışma süresiyle, ücreti düşük, güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Bu işlerde istihdam edilenlerin yüzde 80’ini, aile içi yükümlülüklerinden dolayı kadınlar oluşturuyor. Bunun sonucunda, kadınlar gelirleriyle kendi ayakları üzerinde duramıyor, ailelerini geçindiremiyor veya yeterli düzeyde emeklilik maaşı hakkı kazanamıyor. Göçmen kadınlar bu olumsuzluklardan, hem kadın hem de göçmen olarak bir kat daha fazla etkileniyor. Cinsiyet ayrımcılığınının yanısıra, göçmen kadın olarak da ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Yüksek vasıf gerektiren ve refah içinde yaşama güvencesi sunan düzeyde bir gelir getiren işlerde erkek ve kadın göçmenler daha düşük düzeyde temsil ediliyor. Buna karşılık mini işlerde, süreli sözleşmeli işlerde ve kiralık işlerde, görece olarak Alman işçilerden daha yüksek oranda temsil ediliyorlar. Bu yüzden Almanya çapında asgari ücret uygulanması, hızla gelişen düşük ücretli işlere karşı önemli bir adım olacaktır. Federal Hükümet ortaklarının koalisyon sözleşmesinde, 2015 başına dek 8,50 euroluk asgari saat ücreti uygulamasına geçilmesi öngörülüyor. Ama aynı zamanda istisnalar ve geçiş süreleri de öngörülmüş durumda. Buna göre ülke çapında ve bağlayıcı nitelikteki asgari ücret, 2017 yılından itibaren uygulanacak.

Mini işler konusunu açabilir misiniz?

Bugün tipik olmayan işlerde istihdam edilen kadın işçilerin sayısı milyonlarla ifade ediliyor. Mini işler de, tipik olmayan işlerden. 7,5 milyon işçi, bir mini işte istihdam edilmiş durumda. Aldıkları ücret ise, yaşamlarını idame etmelerine yetmiyor. Bu rakam, Almanya’da istihdam edilenlerin yüzde 20’sinin bir mini işte çalıştığı anlamına geliyor. Mini işlerde çalışanların üçte ikisi ise kadın. Yani kadınlar, aileye ek gelir sağlayan bir konuma getirilirken, erkeklere biçilen „ailesinin karnını doyuran reis“ şeklindeki geleneksel rol devam ediyor. Oysa giderek artan sayıda kadın açısından bakıldığında, mini iş ile kazanılan ücretin bir ek gelir olmaktan çıktığı görülüyor. Çünkü bu kadınların önemli bölümü ailesini tek başına geçindirmek zorunda. Araştırmalar, minijob adındaki bu işlerde çalışan kadınların sadece yüzde dokuzunun güvenceli bir işe geçiş yapabildiğini gösteriyor. Yani bu işler, kadınların geçimlerini sağlamalarına yetmiyor. Aldıkları düşük ücretler nedeniyle, emeklilik yaşı gelip çattığında büyük zorluklarla karşı karşıya kalıyorlar. Cinsiyet üzerinden yapılan toplumsal işbölümünün bir sonucu olan bu geleneksel roller pekiştiriliyor. Konunun hukuksal boyutu şöyle: Mini işlerden elde edilen aylık brüt gelir, 450 euro olarak sınırlanmış durumda. Ancak aylık veya haftalık çalışma süresi yasalarla sınırlanmıyor. 450 euroluk bir mini işte çalışanlardan vergi ve sosyal sigorta aidatı kesilmiyor. Yani brüt gelir, aynı zamanda net gelire denk düşüyor. İlk bakışta çekici gibi görülen mini işler, gerçekte işverenlerin işine geliyor. Çünkü her ne kadar yasalarda, mini işlerde çalışanların diğer çalışanlar karşısında mağdur edilemeyeceği öngörülmüş olsa da, bu düzenleme hayata geçmiyor. Yasal olmamasına rağmen, aldıkları ücret diğer çalışanların ücretlerine oranla daha düşük. Hastalanıp rapor almaları durumunda ücretleri ödenmiyor. Vardiyaları ertelenerek, yerlerine bir başka mini iş personeli çalıştırılıyor. İzin parası veya doğum sonrası bir yıl boyunca paralı annelik izni gibi haklardan yararlanmaları da söz konusu değil. Haklarını elde etmeleri de pek mümkün olmuyor. Güncel bir araştırmaya göre, anketin yapıldığı işletmelerin yüzde 30’u, mini işlerde çalışanların izin hakkının olmadığını belirtmiş. Yüzde 40’ında ise, raporlulara ücret ödenmiyor. Mini işlerde çalışanları yüzde 65’i, bugüne dek paralı izin alamadığını söylüyor. Konunun sosyal ve hukuksal boyutunda ise şöyle bir durumla karşı karşıyayız. Mini işlerde çalışanlar, sağlık ve işsizlik sigortasından yoksun. Her ne kadar 2013 başından bu yana emeklilik sigortasına prim ödüyor olsalar da, emeklilikte yoksulluk onların en büyük sorunu. Yapılan hesaplamalara göre, bir mini işte çalışan bir kişi, bir yılda yatırdığı emeklilik primine karşılık olarak ayda 3,11 Euro emekliliğe hak kazanıyor. 45 yıl çalışma sonucunda alacağı emekli aylığı 140 euro olacak. Çalışanların çoğunun mini işleri kabul etmekten başka şansları yok. Bu işleri yaygınlaştığı ve sosyal güvenceli işleri gerilettiği için, geçiminizi sağlamaya yetecek düzeyde ücret alabildiğiniz bir iş bulmanız giderek güçleşiyor. Gastronomi, tezgahtarlık veya temizlik alanlarında artık bugün neredeyse mini işler var. Bu nedenle biz, mini iş uygulamasının kaldırılmasını ve bütün iş sözleşmelerinin eşit değerlendirilmesini talep ediyoruz. Kısaca özetleyecek olursak; mini iş demek, – Sadece kadınların çalıştığı, – Sosyal güvenlik sistemlerinden yararlanma hakkı tanımayan, – Bugün geçiminizi sağlamanıza yetmeyen, emeklilikte de sizi yoksulluğa mahkum eden iş demek.

Kadınlarla erkeklerin ücretleri karşılaştırıldığında ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?

Kadınlarla erkekler arasındaki ücret eşitsizliği değişmeden devam ediyor. Günümüzde kadınlar erkeklere oranla yüzde 22 oranında daha az ücret alıyorlar. Bu fark 1995 yılında yüzde 21 idi. Oysa araştırmalar, günümüzde genç kadınların eğitim alanında erkeklere göre daha başarılı olduğunu gösteriyor. Buna rağmen kadınlar çalışma yaşamına atıldığında erkeklere oranla yüzde iki oranında daha düşük ücret alıyor ve bu fark çalışılan süre arttıkça daha da büyüyor. Bunun nedenleri çok çeşitli ve hepsi de biliniyor: – Çocuk sahibi olunca, kadınlar mesleki kariyerlerine erkeklere göre daha fazla ara veriyor. – Yönetim kademelerinde yer almaları daha zor. – Küçük işletmelerde çalışan kadınların oranı daha yüksek. – Ve yaşlı bakımı, anaokulları gibi düşük ücretli işkollarında çalışan kadınların oranı da daha yüksek. İstatistiklere göre, aynı vasfa sahip bir kadının erkek meslektaşına göre ortalama yüzde sekiz daha düşük ücret aldığını gösteriyor. Biz IG Metall olarak bu konuyu ele aldık ve bir kampanya başlattık. Sendikamız üyesi işçi temsilcileri ücret eşitsizliklerini izliyor, ortaya çıkardığı eşitsizlikleri yayınlıyor ve bu işletmeleri zorluyor. Kreş açısından durum nedir? 2013 Ağustosundan bu yana, üç yaşından küçük çocukların eğitimi de yasal hak haline geldi. Yani isteyen her ebeveyne, çocuklarının bakımı için bir eğitim kurumunda yer verme zorunluluğu yasalarla belirlendi. Bu yasayı biz de uzun süredir siyasi bir talep olarak gündemimizde tutuyorduk. Bu hak, kadınların doğum sonrasında tekrar mesleki hayata dönmelerini kolaylaştıracaktır. Ama günümüzde hala 100 bin kreş yeri ve 2 bin eğitmen açığı var. Ama hükümet, bu açığı kapatma yerine, çocukların evde bakımını teşvik eden uygulamalar için milyarlarca Euro kaynak yaratıyor. Ağustos 2013’te, çocuklarını bir kreşe vermeyip evde bakmayı tercih eden ebeveynlere ilk yıl ayda 100, sonraki yıllarda 150 Euro yardım yapılmasını öngören bir yasa yürürlüğe girdi. Bu uygulama, özellikle gelir düzeyi düşük aileler açısından, çocuklarını kreşe göndermeme konusunda adeta bir teşvik niteliğinde. Kaygımız odur ki; bir eğitim kurumunda bakıma en fazla ihtiyacı olan, bu haktan en fazla yararlanacak olan çocuklar kreş yerine evde eğitilecek. Bu da, ailenin sosyal konumunun çocuğun hangi eğitimi alacağı konusunda en belirleyici etken olduğu ülkemizde son derece olumsuz sonuçlara yol açacaktır. Çocuk bakım parası adı verilen bu uygulama derhal iptal edilmelidir. Bu uygulama için ayrılan iki milyar Euroluk kaynak, daha iyi eğitim ve bakım olanakları sunan bir altyapı için harcanmalı, yatırım bu alana yapılmalıdır.

,